Hangi Afife’ydi seyrettiğim: altın, kırmızı, mor… Yoksa gümüş müydü?
Sahnedeki adam, sevdiğini kurtaramamanın acısını, enfes ezgilerin ritminde devinen bedeninin diliyle bize anlatırken başımı kaldırıp gökyüzüne bakıyorum:
Bodrum’un duru gökyüzünden eser yok. Bodrum semaları hiçbir canlıya gece hakkı tanımayan lazer ışıklarının işgalinde.
Gözlerimi kapayıp başımı öne eğiyorum:
Hemen arka sokaklardaki bar ya da tavernalardan gelen arsız gürültü kulaklarımı tırmalıyor.
İnadına diyorum, inadına ve beynimin kıvrımlarına vuruyorum mızrabımı.
Kalp kapakçıklarım söylüyor:
“Nereden sevdim o zalim kadını
Bana zehretti hayatın tadını
Sormayın söylemem asla adını.”
…
Selahattin Pınar’ın sitemi, sevdiği kadını kurtaramamaktan; ya benimkisi?
Afife sokaklarda bitkin, Afife ölesiye bağımlı… Afife’nin önünde daima bir engel. Belki de bu yüzden adımları hep kesik kesik.
Sormadan edemiyorum:
“Afife’nin gelenek, görenek, inanç gerekçeleriyle sanatından alıkonulmasını günümüzün “mağdur” edebiyatçıları nasıl yorumlarlar acaba?”
Afife, tiyatro sahnesine çıkan ilk Müslüman Türk kadını. Üstelik henüz 16 yaşında.
Sahnede izlediklerimi bir bir canlandırmaya çalışıyorum:
Afife karakolda. Komiser soruyor:
“Dinini, milletini, namusunu unutarak sahneye çıkıp oyun oynayan sen misin?”
Afife, bir şeyler söylemeye çalışıyor.
Kendisini cennet kapıcısı sanan komiser Afife’nin yüzüne okkalı bir tokat patlatıyor.
Bu tokat Afife’ye değil; sanata atılmış bir tokat.
Bu tokat,Türk kadınının kendisine çizilen dünyaya başkaldırısı karşısında duyulan aczin ifadesi.
Doğrusu, oyun boyunca Afife için hiç üzülmedim. Film ve tiyatrodaki izlediğim Afifeler hatta gerçek Afife için de üzülmemiştim. Çünkü o bir öncüydü. Çektiği acılar, Hypatia’dan bu yana, tüm öncü kadınların acılarındandı.
Afife bir başkaldırıydı.
Sevinelim;
Çünkü onun açtığı yol sayesinde bizler bugün bu sahnede Afife’yi Beyhan Murphy gibi bir ustanın koreografiyle izleyebiliyoruz.
Mutlanalım.
Onun ödediği bedelleri bize Tülay Yalçınkaya, Müge Bayramoğlu ( Altın Afife), Ebru Cansız ( Kırmızı Afife) , Deniz Kılınç ( Mor Afife), İlke Kodal (Gümüş Afife ) ve diğer bayan sanatçılar, kimi çevrelerin hâlâ kabul edemediği bale diliyle anlatabiliyorlar.
Eminim ki onlar, seyircilerin coşkulu alkışlarından Afife’nin de Atatürk’ün de payını ayırmışlardır.
Çünkü onlar,”Ey kahraman Türk kadını! sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın!” diyerek milyonlarca Afife’nin önünü açan Atatürk’ün kızları.
Uyanık olalım.
Çünkü kadınlarımızın özgürlüğüne göz dikenler çok uzaklarda değil.
Bir kez olsun, güney sınırlarımızın hemen dışında gerçekleşen “bağnazlığın sınırsızlığı” olayları sorgulayalım.
Ve ayağa kalkıp haykıralım:
Çünkü bu ülke, kadınlarımıza “Herkesin içerisinde kahkaha atmayacak. Bütün hareketlerinde cazibedar olmayacak.” sözleriyle rol biçenler tarafından yönetilmeyi hak etmiyor.
( Kirpinin Dansı-Arkeoege Yay.)
Hamdi Topçuoğlu