Ülkenin gündeminden seçim lafı artık hiç düşmez oldu. Bir zamanlar geçimsiz koalisyonlar sebebi ile çok duyardık bu kelimeyi, şimdi ise iktidarın can isteği doğrultusunda sık sık duyuyoruz. Planlar şimdilik 2019’u gösterse de, zayıflayan iktidarın hangi tarihe sıkışacağı pek belli değil. Fakat ben bu hafta ülke seçimlerinden ziyade kurumsal seçimlere odaklanmak istiyorum.
Öncelikle; canım İzmir, Türkiye’nin en güzel şehri, Ege’nin incisi, demokrasi yuvası, havası özgürlük kokan şehrimdi değil mi? Değil kardeşim. Artık değil!
Utanç içerisindeyim.
Chp İzmir il seçimlerinden yansıyan görüntüleri mutlaka görmüşsünüzdür. Yumruklar havada uçuştu. Koca koca adamlar, sokak çetelerinden farksızdı. Topu topu iki adaydan bir tanesinin konuşmasını yaptırmayacak kadar tahammülsüzdüler. Sizi demokrasi sevdalısı çapsızlar sizi! İşte benim canım şehrim bile, kimse kusura bakmasın, bu magandaların eline düştü. Diyeceksiniz ki, her şey zamana adapte oluyor. İşte maalesef!
Zannerdesiniz ki ana muhalefet denen tek dişi çürümüş kurum süper ligi dediği İzmir’de hiç olmazsa iktidara/diktatöre benzememek için elinden geleni yapardı ama nerde?!!! Sağolsun Belediye Başkanımız çıkıp bir de; siyasetin stresidir, olur böyle şeyler diyebildi.
Olmaz Efendim! Olamaz!
Bu zihniyetin, yani şiddeti olağan kılan, görmezden gelen, özür dilemeyi dahi aklına getirmeyen bu çarpık kurumsal kalabalığın; iktidara muhalefet edeceğini iddia eden bir yapının içinde yeri olamaz. Bu yanlışı derhal düzeltmekle yükümlüsünüz. İster yeni seçilen il başkanı olarak, ister şiddete uğramış taraf olarak ya da şiddeti uygulamış taraf olarak bu hatanın diyetini ödemek zorundasınız.
Çünkü emin olun siz sorumluluk üstlenip ödemezseniz; bir sonraki seçimde hep birlikte, yeniden tolere edebileceğimizden çok daha fazlasını ödemek zorunda kalacağız.
Çünkü iktidarın tüm haşinliklerinden, eğilimlerinden, küstahlıklarından ve vicdansızlığından iktidar makamları suçlu olduğu kadar muhalefet kanadı da mesuldür. Bu ülkenin daha da ödeyebileceği hiç bir şeyi kalmadı. Bir pamuk ipliğinin ucunda asılı canı duruyor; onu da kendi egolarınıza, makam ve güç sevdalarına harcayamazsınız.
Bu aynı zamanda merkez yönetime de bir çağrıdır efendim, yerel yönetimleriniz gereğini yapamıyorsa, şiddeti siz cezalandırmalısınız. Çünkü kendi evi içerisinde vadettiği düzeni sağlayamayan bir kurum, ülke çapında hiç inandırıcı veya güven verici olamayacaktır.
Kişisel olarak çok açık ve net ortaya koyuyorum; bu rezilliği beni ve bir çok İzmirliyi tatmin edecek şekilde disipline etmezseniz, size bir daha ne yerel ne genel seçimde oy vermeyeceğim.
Tabi bir de güzel seçim haberi geldi bu hafta. İstanbul il yönetimini tüm karşı çabalara, karalamalara rağmen güzel bir insan kazandı. Üstelik güzelliğini de hiç bozmadan kazandı. Kendisi tüm zerafeti ile hayatın bir çok alanında başarılı bir kadın. Canan Kaftancıoğlu’nu ve tüm ekibini tebrik ediyorum, umarım içimizde yeşerttiği umut ışığını daimi tutar. Ve kendisinden en büyük beklentim ve ricam; siyaseti erkekler dünyasından ibaret zanneden ve her fırsatta erkek aklına benzemek için çaba harcayarak elbisesinden çıkıp takım elbiselere bürünen hemcinslerine benzemez. Bizi bu kötü günlere getirenin; erkek aklının tek doğru ve güce ulaşmanın tek yolu olduğuna inanma zaafiyetinden geçtiğini unutmaz.
Çünkü eminim siz de yaralı vicdanınızın en derininde biliyorsunuz ki, dün aramızdan ayrılan sevgili Dilek’e bir “Bakan” tarafından sergilenen “cebine üç beş kuruş para sıkıştır gitsin” tavrını, kadın aklı/merhameti asla sergilemezdi. O yüzden artık çok rica ediyorum bize başkaları baksın efendim, yeni ve umutlu pencerelerden, merhametli ve insani gözlerle baksın…
NOT: İğneyi başkasına batırırken çuvaldızı kendimize saklamamız gerektiğine inananlardanım. O yüzden yazmam gerek. Sevgili Babam da yine bir seçim yolculuğuna çıktı. Kız çocuğu olanlar ya da birinin kız çocuğu olanlar iyi bilirler; şu hayatta hem en büyük desteğiniz hem de en büyük muhalefetinizdir kız çocukları ve sık sık da hayat görüşünüzü etkileme kapasitesine sahiptirler. Sevgili baba en çok ben biliyorum Oda’n için harcadığın emeğini. Uykusuz gecelerini, sabahın köründe yetiştiğin uçakları, zaman zaman kendi sağlığından ödün verme pahasına arkasında durduğun işleri, sivil toplumun elinde tutması gerektiğine inandığın gücü bu iktidara kaybetmemesi uğruna verdiğin çabayı. Hiç bir koltuk veya makamın senin için bir teşekkürden ya da yanından umutlu ayrılan bir mimardan daha önemli olmadığını biliyorum. Tüm bunları hiç bir karşılık beklemeden ve de almadan yaptığını, hatta kişisel kaybını önemsemeden yaptığını biliyorum. Bitmek bilmeyen telefon konuşmalarına harcadığın sabır ve hoşgörüyü de herkesten çok ben biliyorum. Eşitliğe ve demokrasiye olan inancını ve gelecek günlerin umut dolu olmasına olan ihtiyacını da en iyi ben biliyorum çünkü sık sık benim gözümün içine bakıyorsun tüm bunları yaparken. Ama dedim ya kız çocuğu işte doğası gereği hem en büyük destekçi hem en büyük muhalefet. Canım babacığım bu topluma örnek olmak zorundasınız, gönlünüzde inandığınız eşitliği kurumsal hayata geçirmek zorundasınız; STK’lara eş başkanlığı getirmek zorundasınız. Bol şanslar ve kıymetli çabalarınıza karşılık gelecek günler diliyorum.
Ayşegül Ekinci