11 Eylül 1980
Ege Üniversitesi Hastanesinde küçük oğlum dünyaya gelmişti. Çok mutluyduk. Eşimi ve oğlumu hastanede bırakarak eve döndüm. Ama ertesi gün, hastaneye gidemedim. Sadece ben değil, neredeyse hiç kimse gitmesi gereken yere gidemedi. Çünkü 12 Eylül darbesi yapılmıştı. Oğlum bakımsızlıktan sarılık oldu. Birkaç gün sonra gittiğimde onu öyle görünce yaşadığım acıyı asla unutmadım.
Çağan Irmak’ın “Babam ve Oğlum” filmini izlerken en çok doğum sahnesinde sarsıldım. Böyle bir öyküyü filmine yerleştirdiğine göre bu tür acıyı yaşayan yalnız ben değildim demek ki.
Çok geçmeden Buca Eğitim Fakültesindeki görevimden alındım. Uzun bir süre depo tayini ile sürüldüğüm bir okula imza atmak için gidip geldim. Ardından bir köy ortaokuluna gönderildim.
Akademik kariyer düşlerim sona ermişti.
Çocuklar, darağacına gönderilirken bizim yaşadıklarımızın lafı mı olurdu?
12 Eylül 2010
Bugün sandığa gittik. Aylardan beri meydanlarda, medyada halkın %92’sinin evet dediği anayasanın ne kadar antidemokrat bir anayasa olduğu anlatılmıştı.
Artık darbeler sona erecekmiş.
Artık AB’ye girmemizin yolu açılacakmış.
Artık yargı hem bağımsız hem tarafsız olacakmış.
Artık çalışanların hakları hükümetin iki dudağının arasından
çıkacak söze bağlı olmayacakmış.
Artık emekli olarak daha iyi koşullarda yaşayacakmışım.
Artık devlet beni fişlemeyecekmiş.
Artık…
Bunca “artık” bile, “evet” demek için yeterli değil mi?
***
Halk, AKP’nin tek başına hazırlayıp, savunduğu anayasayı % 58 oranında “evet” diyerek onayladı. Artık “tek adam” yönetiminin yolu açılmıştır.
Soru: 30 yıl önce bir anayasaya %92 çoğunlukla evet diyen bir halk mı, bugün aynı anayasanın 26 maddesinin değişmesine % 58 çoğunlukla “evet” diyen halk mı daha demokrattır?
12 Eylül 2012
Oğlum 33 yaşına girdi bugün. Değiştirilen Anayasa ile iki yıl geçirdik. Yenisi de yoldaymış. Anayasalar değişmesine değişiyor; ya kafalar?
Duymuyor musun hâlâ
O uğursuz adımların sesini
Gencecik bedenler toprağa düşerken
Dağlarında Anadolu’nun?
***
Sanıyoruz ki darbeler yalnızca topla tüfekle yapılır.
Sanıyoruz ki darbe sabahları radyolardan anonslar yapılır ve köşe başlarını askerler, subaşlarını generaller tutar.
“Dün dünde kaldı cancağzım
Bugün yeni şeyler söylemek gerek” diye diye neden hep kırık plak gibi avara kasnak döner dururuz biz?
12 Eylül 2016
Hani darbeler sona erecekti?
Hani AB’ye girmemizin yolu açılacaktı?
Hani yargı hem bağımsız hem tarafsız olacaktı?
Bundan altı yıl önce bugün insanlar bu vaatlerle sandık başındaydı.
Bugün ise yeni bir darbenin çöplüğünde debeleniyoruz.
AB gündemden kalkmış.
Sözüm ona bağımsızlaştırılan yargının yargıçlarının kimisi hapiste, kimisi yurt dışına kaçmış.
Korkarım ki, bu darbenin etkileri seksen darbesinden daha derin ve daha uzun olacak.
Sanıyorlar ki kimse gelecek tehlikenin farkında değildi.
80 darbesinde tüm öğretmen yetiştiren kurumlardan ve üniversitelerden solcu ve bir kısım milliyetçi öğretmenler ve öğretim üyeleri bohçalanıp atılırken, dokunulmazlar kimlerdi?
Seksenli yıllarda Kestanepazarı’nı, Yamanlar’ı; doksanlı yıllarda çiçekli böcekli yayınevlerini, ışık evlerini bilmiyordum demek, bence cahilliğini ilan etmenin ta kendisidir.
Peki bu utanç verici kalkışmadan gerekli dersleri aldığımızı söyleyebilir miyiz?
12 EYLÜL 2017
Bir referandum yaptık. Yasaları uygulamakla yükümlü YSK, “Ben bu yasayı tanımıyorum,” dedi son anda.
Yuttuk, Sustuk, duymazdan, görmezden geldik.
Artık seksen milyon, her gün istisnasız bir adamın zılgıtlarını dinliyoruz.
“Allah aşkına, bir gün olsun, sus!” diyemiyoruz.
Artık “Düşünce özgürlüğü” ne ihtiyacımız yok. Çünkü düşünme yetimizi yitirdik. Yavaş yavaş mankurtlaşıyoruz.
“Efendi ( sahip) aklı ve ahlakının köleleri olduğumuzun farkında bile değiliz.
Ana kucağından başlayan “aklı” değil “nakli” temel alan bir eğitim sistemimiz var.
Çocuklarımız döne döne “bina” okuyor.
MEB, çocuk tecavüzcülerinin cirit attığı vakıflarla okullarda ortak çalışma protokolleri imzalıyor.
Adım adım şeriat devleti kuruyoruz.
Araplaşıyoruz.
Yollarımızı, barajlarımızı, köprülerimizi, en güzel kıyılarımızı Arap sermayesine altın tepsilerde sunuyoruz.
“Hele bu anayasaya “evet” deyin Türkiye uçacak, uçacak” diyenler her gün yoksul evlerden uçan genç şehitlerin ruhlarından bile utanmıyor.
12 EYLÜL 2018
Bugün itibariyle Devlet-i Aliye’de manzara-i umumiye kısaca şöyledir.
Adına “demokrasi” denilen oyuncak “tramvay”dan inilmiş; saltanat kayığına binilmiştir.
Allah’a şükürler olsun ki “Reis- ül Devlet” rejimi tesis edilmiştir. Adına muhalefet denilen “şer ittifakı”nın bütün iletişim yolları kesilmiş, kökünün kazınması için “cumhur ittifakı”nın azim ve gayreti devam emektedir.
Rejimi tahkim etmek ve beka sorununu ortadan kaldırmak için güçlü bir “hanedanlık” oluşturulma yolunda tüm engeller bir bir bertaraf edilmektedir. Bu amaçla daha önce enerji ve tabii kaynaklar nazırlığında eşsiz başarılara imza atan damat Bey, bu defa da hazine nazırlığına getirilmiştir.
Her ne kadar yolumuzu kesmek isteyen küffar, bu defa da dolarla saldırmıştır. Bu hain saldırı ile dolar, ilk anda dört buçuk liradan, yedi buçuk liraya yükselmiştir. Ancak, Allah’ın izni ve nazır damadımızın cansiperane huruç harekâtıyla altı buçuk liraya geriletilmiştir.
Bu başarısından dolayı Reis- ül Devlet Hazretleri damat beye bugünden sonra bütün devlet varlıklarını yönetme görevi vekilliğini tevdi etmiştir.
Bir ay önce ben oyunda yokum diye yan çizip doları hoplatan Merkez Bankası an itibariyle faizi ve de Reis ül Devletin kalbini hoplatarak oyuna girmiş bulunmaktadır.
Alkışlar berdevam…
Bir kutup yıldızı gibi parlayan nazır damadımız sayesinde bu aziz milletimizin beka sorunu yaşamayacağı şimdiden anlaşılsa da Allah gecinden versin, Reis-ül Devlet hakka yürüdüğünde, kimi nazırların baş kaldırabileceği ya da kardeşlerden birinin devletin başına geçmek isteyebileceği tarihi tecrübelerle sabittir.
Aziz milletimizin yeni bir” Fetret Devri “yaşamaması için yerine kimin geçeceği hususunu çözecek yeni bir Kanunu Esasi’ye acilen ihtiyaç olduğu malumdur.
Allah’ın izniyle böyle bir Kanunu Esasi’yle önümüzdeki yüz yıl için beka sorunu ortadan kalkacak; küffar, Devlet-i Âliyemizi hayranlıkla izleyecektir.
Hamdi Topçuoğlu