“Şiddet”ten ne anlıyoruz?
Kaba kuvvet, darp, öldürme…
Oysa şiddetin sınırları çok daha geniş.
Taciz, tecavüz…
Ya farklı düşünce ve inançlara baskıya ne diyeceğiz?
Bunların şiddetle ilişkisi yok mu?
Dünya, erkek egemen toplumu eski Yunanla tanımış.
Zeus hovarda ve gücün sahibi
Sonra yavaş yavaş tek tanrılı dinlere geçiyoruz.
Zeus baba gidiyor, Allah baba geliyor.
Nasılsa bütün nebiler, resuller erkek…
Evren dişil oysa…
Eril olanın egemenliğinin temelinde üretim ilişkileri var. Bu düzende dışarıda çalışıp para kazanmak önemli. Bunun için de bedensel güç gerek. Eh buna bir de güç koruyuculuğunu ekledik mi, doğurganlığın üstünlüğü yerle yeksan oluveriyor.
Erkek egemen toplum, kendi varlığını sürdürebilmek için kadını kargışlamaktan çekinmiyor:
Eksik etek olan o…
Şeytan olan o…
Saçı uzun aklı kısa olan o…
Sonra da cennet anaların ayakları altında diyerek ağızlara bir bardak bal çalıveriyorlar.
Farkında mısınız? Egemen, cennet için ana olmayı bir koşul koyuyor.
Ancak ana olmak da yetmiyor bazen. Kadının oğlan doğurması gerek.
Sanmayın ki bunlar salt bizim için geçerli. Hele gezip dolaşın en gelişmiş ülkelerin halılarını şöyle bir kaldırın, oralarda da az ya da çok benzer şeyleri göreceksiniz.
Kadın eziliyor…
Kadının güçsüzlüğünden mi; erkeğin arsızlığından mı?
Kadın bu rolüne razı.
Öğreti mi, kader mi?
“Ve kadınlar
bizim kadınlarımız:
korkunç ve mübarek elleri
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yarimiz
ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız
ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki
ve kara sabana koşulan ve ağıllarda
ışıltısında yere saplı bıçakların
oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan
kadınlar,
bizim kadınlarımız “
Hayır hayır… Bu gerçek bir kader değil; olmamalı.
Çünkü bizim kadınlarımız, dünyanın ilk direnişçi kadınlarıdır.
“Atina Prytaneion’undan gelmiş olan ve kendilerini İonların en soylusu sananlar, kadınlarını koloniye götürmemişlerdir. Ana babalarını öldürdükleri Karialı kadınları almışlardır. Bu cinayetten ötürü kadınlar, kendi aralarında yeminle berkittikleri bir yasa koymuşlar ve bu yasayı anadan kıza sürdürmüşlerdir. Bu yasa, erkeklerle birlikte yemeğe oturmamak, kocalarının adını anmamaktır; böyle yapmakla babaların, ilk kocaların ve oğulların ölümünü ödetmek istemişlerdir bu cinayeti işledikten sonra kendileriyle birlikte yaşamaya kalkışanlara. Bu olayların geçmiş olduğu yer Miletos’tur. “
Herodotos, Klio, 146
Öyleyse “Direnmeye karar vermek önemlidir. Direnmenin de bin bir yolu bulunur.” desek yanlış mı olur?
Dünyada hiçbir direnme milyonlarla başlamamıştır. Her şey birle başlar. Bu binlerce yılın kavgasında bugünkü kadınların örnek alabileceği Hypatya, Roza Lüksemburg, Mirabel kardeşler, Jan Dark gibi binlerce evrensel yıldızı var…
Türk kadını da Satı Kadın, Halide Edip, Sabiha Gökçen, Türkan Saylan, Bahriye Üçok, Azra Erhat, Behice Boran, Muazzez İlmiye Çığ gibi ışık saçan yüzlerce ulusal önderini neden izlemesin?
Dünyada kadına şiddet, dünden daha mı çoktur bilmiyorum. Ancak bizim treninizin gelişmiş ülkelerin trenleriyle ters yöne gittiği, kadını ortaçağ karanlığına hapsetmek isteyen kafaların ülkemizde subaşlarını tuttuğu acı bir gerçek.
Öyleyse Moğollar’a kulak verip
birisi oy peşinde
öteki rant işinde
kıyamet değilse bile
bişey kopmalı
bişey yapmalı, bişey yapmalı…
Bu mücadele salt kadınların değil; insanlığın geleceği için kafa yoran herkesin mücadelesi olduğunu bilelim.
Hamdi Topçuoğlu