Hoş geldin. Yerin hazır.
Hoş geldin.
Dinleyip diyecek çok.
Fakat uzun söze vaktimiz yok.
YÜRÜYELİM…..
Hoş geldin kardeşim, hoş geldin.
Uzun zamandır seninle yatıp, seninle kalktım. Arkadaşımdın, yoldaşım oldun. Kolay değildir yoldaşlığa evrilmek. Aynı şeye ağlamayı, aynı şeye gülmeyi, aynı hedefe doğru güvenle birlikte yürümeyi gerektirir. Sayısız sınanmışlığı içerir. Ama sınamalar hiç bitmez ne yazık ki.
Dönüp son bir seneye baktığımda yaşadığımız her şey bir mucizeyi çağrıştırıyor. Acımasız, seviyesiz bir muhalefetin yanı sıra mevcut sistemden çıkar sağlayanların korkuyla beslenen küçümsemeleri, köstekleri karşısında senin söylemlerin. “Emek en yüce değerdir”, “Projeleri meslek odaları, sivil toplum örgütleriyle ve üniversitelerle birlikte yürütmek gerekir”, “Bakış açısını değiştirip arka sıralardakileri görmek, önceliği onlara vermek gerekir”, “Hiç kuşkunuz olmasın bu desteği lekeleyecek hiçbir şey yapmadık, yapmayacağız”, “Eşitlik, Adalet ve Özgürlük”, “İzmirlinin nasıl direndiği, kentine nasıl sahip çıktığı çok açık”, “Her şeye rağmen büyüme her şeye rağmen kalkınma istemiyoruz. Çünkü her şeye rağmen büyüme insanları mutlu etmiyor”. Senin için “Tunç Bey çok naif bir insan, bu rantçıların hakkından nasıl gelecek” dedikleri zaman verdiğin “Tunç Bey onların hakkından gelecek merak etmesinler. Zarafet ile zafiyet birbirine karıştırılmamalı” yanıtıyla hepimize çok şey vaat etmiş oldun.
Çok kısa bir zaman dilimi içinde ve tüm bu olumsuz atmosfere rağmen etrafındaki destek çığ gibi büyüdü. Gencecik dostlar amatör bir ruhla sabahlara kadar senin görsellerini hazırladı, tweeter kampanyalarında güle ağlaya parmaklarını uyuşturdu. Kent ve yaşam duyarlılığı olanlar senin etrafına yüreklerden bir duvar oluşturdu, yolundan taşları temizledi, üst yönetime ulaştı, büyük bir kararlılıkla mücadele verdi ve seni bugüne taşıdı. Birlikte gittiğimiz yerlerde insanların akıl almaz bir içtenlikle sana sarıldığını, gözleri yaşlı hayır dualar ettiğini gördüğümde kazandığını biliyordum aslında. Ama önemli olan şey senin değil bu güzel insanların kazanmasıydı. Ve bunun gerçekleşmesi de sadece senin elinde.
Dostum, bundan sonraki yolculuğun sadece sana ait. Kimlerle yürüyeceğin, nasıl yürüyeceğin, bizlere sunduğun bu harika kimliği nasıl koruyacağın senin meselen olacak ve asıl sınavın ondan sonra başlayacak. Arkanda kalıp sadece dua edebilirim. “Lütfen değişmesin.” Yarından tezi yok etrafını insanlar saracak. Şu projeyi yapalım, şurayı soylulaştıralım, şurayı “geliştirelim”, şuranın imarını değiştirelim, şu eski binaları yıkalım gibi sayısız öneriler ve o önerilerin satır aralarına gizlenmiş muhtelif çıkarlar. Herkes seni nasıl da desteklediğini anlatacak. Herkes sende bir pay üretecek. Ama çok çok geniş bir kitle de sessizce uzaktan seyredecek. Kararlarını verirken önce şirketlere değil ama söz verdiğin gibi, halkın ve bilimin temsilcisi olan meslek odalarına, STK’lara başvurursan asla hata yapmayacağından eminim. Zor olduğunu biliyorum. Ama baban da zor kararlar verdi ve sana büyük bir onur mirası bıraktı. Duygu ve Defne de bunu hak ediyor.
Senin bu zorlu yolculuğunda büyük bir kitle olarak destek veren “halk” ise hep aynı yerde, aynı kararlılıkla duracak: Kentin ortak değerlerini savunma mevziisinde, Kültürparkta, İzfaş Binasının önünde, Elektrik fabrikasında ve ben de orada olacağım. Bizimle karşı karşıya gelmeyeceğin bir yolculuk diliyorum.
Dostum, sen de çok iyi biliyorsun ki koltuklar, makamlar gelip geçer. Sonunda 3-5 kişi baş başa kalırız. Aslolan, o gün geldiğinde 40. Yılda onurla söylediğimiz gibi “Biz iyi yaşadık, namuslu insanlar olduk” diyebilmek. Yolun ama en önemlisi de alnın hep açık olsun; boyun eğme ki boynumuz bükülmesin; ayağına taş gözüne yaş elbette değecek ama halkınla yürürsen yaşını da silerler, taşını da temizlerler. Hayra karşı Başkanım. Dört sene sonra sınavını başarıyla vermiş dimdik bir adamla bir kez daha görüşmek umuduyla.
Ayşen Tekşen