Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer, Cumhuriyet Halk Partisi İzmir Büyük Şehir Belediyesi adayı yapıldı ya, bel altı vurma uzmanları sabahı bile beklemediler.
Neymiş babası, 12 Eylül’de askeri savcıymış ve MHP’lileri yargılamış.
Sanırsınız ki hazretler, 12 Eylül’e karşılar. Oysa kendilerinin 12 Eylüllerin Türkiye’ye bağışı olduğunu bilmeyen yok.
Neymiş babanın suçu oğulu da etkilermiş.
Bunu FETÖ yargılananların kardeşlerini büyükelçi, bakan atayanların takımı söylemiyor mu, gel de bunlarla dalga geçme.
Ne demişti Ziya Paşa:
Ümmîd-i vefâ eyleme her şahs-ı dagalde,
Çok hâcıların çıktı haçı zîr-i bagalde.
(Her sahtekâr kişiden vefa bekleme, Çok hacıların koltuğunun altından haçı çıktı.)
***
Geliniz, bu takımın Tunç Soyer’e neden saldırdıklarını anlamak için 2012 yılında yazdığımız bir yazıya bir daha göz atalım.
SEFERİHİSAR’DA BİR GÜN
Seferihisar, 10 -12 yıl öncesine dek, İzmir’in kulağının dibinde; ama İzmir’e en uzak kasabalarından biriydi. Zamanla yollar iyileşti. Güzelbahçe ile Seferihisar arası villalarla doldu. Ama hâlâ sayfiye denince İzmirlilerin aklına ya Gümüldür ya da Çeşme gelir.
Teos’un ünlü şairi Anakreon,
“Bak, kendini sergiliyor bahar,
Ve narin güller devşiriyor;
Nasıl sakinleşiyor deniz
Dalgalar yatışıyor şimdi
Nasıl da yüzüyor ördekler,
Nasıl da geliyor
Kış evinden turnalar…”
dese de İzmirliler, bu tercihlerinde pek de haksız sayılmaz. Çünkü Seferihisar’ın denizinin sağı solu hiç belli olmaz: Poyraz eserse buz keser; lodos esince de bulanıverir. Bu yüzden kilometrelerce uzanan sahillerinde deniz mevsimi pek kısa sürer.
Çeşme Yarımdası’nın boynunda iki kolye vardır. Biri Urla, öteki de Seferihisar. Urla Seferis’in, Necati Cumalı’nın yurdudur; Seferihisar da Anakreon’un. Hele Kilizmanlı Homeros’u da anımsarsak, buraların şiire ne denli yatkın olduğunu anlayıveririz.
Seferihisar’ın arkasında zeytin dağları ve üzüm bağları vardır; önünde de yemyeşil mandalına bahçeleri. Bakmayın Ürkmez’e doğru tepelerin çıplaklığına. Bu, doğanın seçiminden değil, hoyrat insanoğlunun yakıcı elleri yüzündendir. Yine de kevenlerle kaplı o tepeleri çok severim ben. O tepelerde dolaşırken adım başı keçi sürüleri görürsünüz. Çobanlar sizden sıcacık merhabalarını asla esirgemez. Kafanızı Teos’a, Sığacık’a cevirip baktığınızda Anakron’un,
“Bak, Titan’ın neşeli ışını
Kara bulutları uzaklara nasıl kovalıyor
Şimdi onun yeni yeşil elbiselerinde
Saban tutanların emekleri var.
Dünya şevkle dolu
Bahar her saat yeni bir doğumdadır;
Şimdi zeytin çiçeklenir:
Asma salkımlarında tombul taneler parlar
Ve şimdi yaprak ve çiçekleriyle
Tazecik tomurur her dal.”
dizelerinde bu kez abartı yapmadığını anlar, bu manzaraların bugün de şairlere, şiir yazdıracak kadar güzel olduğunun farkına varırsınız.
***
Yıllar ne çabuk geçiyor! 6 yıl olmuş ben bu yerlerden gideli.
Bodrum Kent Konseyi Tarımdan Sorumlu Yürütme Kurulu üyesi Erman Aras, Seferihisar Mandalina Üreticileri Birliğinin çok önemli işler yaptığını, bunun yerinde incelenmesinin Bodrum mandalinacılığının geleceği açısından yararlı olduğunu söyleyince “Gidelim!” dedim. Seferihisar’da yapılan her güzel iş, anılara oya işlenmesi gibi bir şey.
Ürkmez’den geçip çıplak tepelerin arasına daldığımızda, Seferihisar’la aramdaki gönül bağının sandığım kadar basit olmadığını hissediyorum. Eskiden yaşadığınız bir şehre kavuşmanın, eski bir dosta kavuşmaktan bir farkı yok.
Gözlerim, yol boyu belleğimdeki bağları, bahçeleri; evleri, apartmanları; satıcıları, çiftçileri, çobanları arıyor.
Seferihisar, artık “yavaş şehir (cittaslow)”. Bu, halim selim, yürekleri sevgi dolu insanların şehrine, bundan daha güzel özellik yakışmazdı ki. Yavaş şehirlerin sembolü salyangoz. Ancak salyangozun, Seferihisar’la daha bir anlam yüklendiğini söylemek, inanın abartı değil.
Belediye Başkanı Sayın Tunç Soyer için “Tam bir Ateş parçasıdır. Seferihisar onunla çok değişti,” demişlerdi. Ön yargılı olmak ne kötü. Bir kasabada, altı yılda neyi ne kadar değiştirebilir ki bir başkan?
Mandalina Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Cumhur Bey’i dinlerken bu önyargının ne kadar anlamsız olduğunu anlayıveriyorum. Önümde dev tesis, mandalina kamyonların biri gelip biri gidiyor. Aklımın bir köşesinde toprağa kilim gibi serili kalan mandalina bahçeleri, yaşadıklarını yana yakıla anlatan mandalinacılar var. Oysa şimdi gördüğüm üreticilerin yüzleri pırıl pırıl, umut dolu, aydınlık. İşletmedeki arı gibi çalışan insanları görünce daha bir keyifleniyorum:
“Kesimden işlemeye yüzlerce insan çalışıyor.” diyor Cumhur Bey. Yüzlerce eve aş, yüzlerce çocuğa umut demek bu.
Daha bu eylül sonunda yola çıkmışlar. 2.5 ayda böylesine bir düzeni kurabilmek hayale daha uygun. Ama bir gerçek var önümüzde.
Bunun sırrı nedir, diye soruyoruz Cumhur Bey’e?
“Güven, inanç ve azim” diyor ve ekliyor “Başkan bize güvendi. Başaracağımıza inandık ve azmettik.”
Bunu, Başkan’la konuşurken bir kez daha kuvvetle hissediyoruz. Mandalinaların sofralıklarını ayırdıktan sonra kalanları nasıl reçel yaptıklarını, her sabah 1500 Seferihisarlı çocuğa bedava mandalina suyu dağıttıklarını anlatıyor.
Bu kez aklıma Ferit Edgü’nün Hakkari’de Bir Mevsim romanındaki diyalog takılıyor:
“Alaaddin geliyor gece. Hoca benim kardeş hasta, diyor. Nesi var, diyorum. Ateşi var çok, diyor. Ölecek. İlaç vereyim mi, diyorum. Hayır, portakal ver, diyor. Portakal yememiştir hiç.”
Bu halka genişlemeli. Şimdi Anadolu’nun uzak köylerinde kar altında okul yoluna düşen milyonlarca çocuk bir şişeden mandalina, portakal suyu içebilmeli.
Başkan, makineli tüfek hızıyla hedeflerini anlatıyor. Hepsi üreticiyi tüketiciyle buluşturmaya endeksli.
Tarımın, hayvancılığın yok edildiği bu dönemde, hayata dönüş öpücükleri olmalı bunlar.
“Yavaş şehre, hızlı başkan.”
Büyük şehrin gölgesinde, yıllardır hak ettiği yeri bir türlü alamamış Seferihisar’a bir sihirli parmakla dokunuş bu.
Akşamüstü Bodrum’a dönerken kâhinler merkezi Klaros’a uğruyoruz. Dostlara insanlığın öteden beri geleceği bilme merakından söz ediyorum.
“Büyükşehir yapılanmasında Bodrum?” sorusunun yanıtının Klaros’ta değil, Seferihisar’da olduğuna da değinmeden geçmiyorum.
Ana baba, soy sop siyaseti yapanlara duyurulur.
Hamdi Topçuoğlu