Öykülerini Arthur Conan Doyle, Lionel Wigram, Michael Robert Johnson’ın yazdığı bir dedektifin etrafında gelişen olayları anlatan polisiye filmleriydi.
Sherlock Holmes ve ortağı Watson’ın başından geçen olayların anlatıldığı filmleri öykü olarak da okumuştum. Arthur Conan Doyle’nin yazdığı öyküler İş Bankası Kültür Yayınları tarafından çocuklar için sadeleştirilmişti.
Öyküler daha önce gazetelerde tefrika edilmiş halkın polise öyküleri sevmesi sağlanmıştı.
Sherlock Holmes, tıp eğitimi almış bununla beraber belki de genlerinden gelen merakla bilimle ilgilendiği kadar polisiyeyle de ilgilenmişti. Olaylara farklı bakış açısıyla bakıp detaylı bir şekilde incelemişti. En ufak tırnak izi, leke problemleri çözmesini sağlamıştı. Onu izleyen öğrencileri dikkatine hayran kalmıştı.
O dönemde yanında çalışan kâtibi Arthur Conan Doyle, hayallerini yazmaya başlayınca kitapları ortaya çıkmıştı. Sonra filmlerle bu güçlü karakterler dışa vurmuş ve iki yüz elli yıl önce İskoçya’da başlayan hikâyeler bütün dünyaya yayılmıştı.
Filmlerdeki karakterlerin başarısı yanında, sağlam kurgu, derin felsefeler ve ölümü sorgulayan cümleler vardı;
“Ölüm bir başlangıçtır” cümlesi bunlardan biriydi. Filmin nasıl ilerleyeceği hakkında ipucu veriyordu bu cümle.
İnsanın aklını karıştıran gizli şifrelerin olduğu sembollerden, saç kılından, ayakkabı numarasından çözülen cinayetlerin bulunduğu bir dedektifin ne kadar zeki olabileceğinin gösterildiği, aklın her şeyin üstünde tutulduğu, entrikaların hat safhada olduğu, derin filmlerdi.
Filmlerin her karesinde heyecanlanıyor, olayların nasıl çözüldüğüne hayran kalıyordunuz.
Karmaşık ilişkiler, bunların içinde kaybolan insanlar, çözülmesi gereken çoklu denklemler…
Başına çuval geçirilen dedektif, tekerleğin sekmesinden, fırındaki kokudan, yüzükteki işaretten nerede olduğunu anlıyor, hiç kimsenin bilmediği sırlara kolayca ulaşıyordu. Bu da karşısındaki insanı olduğu kadar bizi de şaşırtıyordu.
Bunları başarmak için her türlü bilgiye sahip, dikkatli ve akıllı bir dedektifti Sherlock Holmes.
Sahnelerden en çok etkileyen biri de idam sahnesiydi. Zeminin açılmasıyla asılı kalan oyuncu tekrar diriliyor, ölü numarası yaparak ipten kurtuluyordu…
Bunlar akıl alacak gibi şeyler değildi. Fakat sonunda hepsinin oyun olduğu ortaya çıkıyordu.
Filmleri izlerken Agatha Christie’ni ya da Ahmet Ümit’i okuyormuş gibi oldum. Aldı götürdü yıllar öncesine Agatha Christie’nin dünyasına. Dedektif Hercule Poirot’un maceralarına, dar sokaklarda kovalamaca oynayan insanlara ve esrarengiz ölümlere…
Sonra Ahmet Ümit… Unutulmaz eserleriyle kendini ispatlamış, gizemli cinayetleriyle kitaplarına can vermiş usta kalem. ‘Beyoğlu Rapsodisi, Kırlangıç Çığlığı, Bab-ı Esrar’ı bunlardan bazılarıydı…
Sherlock Holmes filmiyle polisiyenin gücünü tekrar hissettim. Akılcılığın ve zekânın önemini anladım. Arthur Conan Doyle’nin öykücülüğüne bir kez daha hayran kaldım. Gerek olay örgüsü, işleyişi, gerekse oyuncuların başarısıyla kayda değer, unutulmayacak eserlerdi.
Kısacası kayda değer eserlerdi Arthur Conan Doyle’nin yapıtları…
Neslihan Minel