Gece sular buz tutmuş. Alışkın olmadığımız bir ayaza uyandık bu sabah. İşi giden insanlar iyice paltolarına, kabanlarına, montlarına gömülmüşlerdi. Böyle zamanlarda küçülmek, ayazdan saklanmak, giysilerin sıcak derinlerine inmek istiyor insan. Benim canımsa soba çekiyor. Karnında kocaman kırmızı bir çember… Henüz kabuk bağlamamış bir yara gibi taze… Oda kızgın demir ve odun koksun. Sobadan devam edip kestane patlatmaya da hiç niyetim yok. Üzerinde mandalina, portakal kabukları tüttürmeyi de… Sabah sabah hiç sırası değil. Bir çaydanlık fokurdasın yeter.
Bu gece sular yeniden buz tutacakmış. Ne hali varsa görsün. Ben böyle gecelerde yolcu bekleyenlere üzülürüm. Araba, vapur, tren bekleyenlere… Durdukça üşürsün, bekledikçe donarsın. Dakikalar uzayıp gider. Yürümek istersin ama bekleme yerinden uzaklaşamazsın. Bizi tutsak eden ayaz mı? Soğuk mu? Sıcak olan her şey birden olağanüstü değerlenir. Bir bardak çay, bir kase çorba. Fırından taze çıkmış bir ekmek. Dumanı üstünde, kabuğu kıtır kıtır…
Bu gece sokaklar yine ayaza kesecekmiş. Sokak lambaları üşür mü acaba? Pencereleri karanlık evler, dar gece kondu sokakları. Kediler, köpekler, kumrular, güvercinler ve kargalar. Kaldırımları bekleyen turunçlar, palmiyeler veya dişbudaklar. Yalnız olanlar daha çok üşür diyorlar. Pişmanlıklarıyla yaşayanlar… Sen üşüme emi. Sık dişini biraz. Cemreler bütün kışları söküp atar.
Ocak 2021
Seyfullah