4.3 C
İstanbul
24 Kasım 2024, Pazar
spot_img

AYRILIK, ÖLÜM VE TREN

İlk yolculuğuma bir eşeğin semerinde çıktım. Denk yapılmış yüklerin üzerine oturtulmuştum. Herkes ağlıyordu. Küçücüktüm, nedenini anlayamıyordum. Ortada ne ölen ne de cenaze vardı? Oysa bu ayrılık hem gidenler hem kalanlar için ölüm gibi bir şeymiş. Bir daha birbirlerini hiç görmediler. Büyüyünce öğrendim.

Abim eşeğin yularını çekip patikadan sürüyordu. Eşek ansızın durdu. Herkes sanki bir sesle irkilmiş gibi aynı anda durdu. Son bir kez yamaçtan aşağıya, köylerine baktılar. Hiç kimse bakışlarını gideceğimiz yöne çevirmeyi istemiyordu. Babam seslendi, “Yolumuz uzun, dedi. Hem gidelim hem ağlayalım.”

Oğlana göz kulak olun dedi. Uyuyup kalırsa eşekten düşüverir. Başımıza iş açmayalım. Abim başıyla onayladı. Ona doğru baktı. Babam bakışlarını kayın ormanının yukarılarına doğru çevirmişti. Ağladığını görmemizi istemiyordu. Yola çıkanların hepsi birbirinden gizleyerek ağlıyordu. Herkes için hüzün yüklü bu başlangıç benim için çok eğlenceliydi. Ağlamayı bir oyunun içinde bırakıp unutuverdim.

Belli ki uyumuşum. Kendime geldiğimde bir tren kompartımanındaydım. Altımda bir giysi çıkısı vardı. Ne kadar yol gelmiştik. Kasabaya, istasyona ne zaman geldik? Nerede dinlenip soluklandık, hangi pınarlarda sular içildi. Hiç görmedim. Tren kalkacak demişlerdi. Amcan trenden inmeyi istemiyordu. Babamla sarılıp öylece kaldılar. Tren hareket etti. Amcam giden trenden aşağıya atladı. Bir daha onu hiç görmedik. Trenin altında kalıp can vermedi ama bunun ölümden bir farkı var sanki. Amcam kendi topraklarında babam göçmen geldiği bu ülkede ömrünü tamlayıp göçüp gitti. Bir daha birbirlerini hiç görmediler. Çocuk yaştayken değil ama sonraki yaşadıklarımdan öğrendim. Bazen gitmek de kalmakta ölümüne bir ayrılıkmış.

Kalkıp etrafıma bakmak istedim. Trende dolaşmak, insanlara, pencerelerden dışarılara… Annem kucağına alıp sımsıkı sarıldı. Trenin makasları, bıçaklara varmış, dedi. Seni kıtır kıtır keserse ben ne yaparım? Küçük çocuklar annesinin kacağındayken hiçbir şeyden korkmazlar. O üzülmesin diye kucağına kıvrılıp uyudum. Ve bütün yaşamım boyunca annemin kucağında uyuduğum sıcacık tatlı uykuları arayıp durdum.

At arabalarına, traktörlere, otomobillere, otobüslere hatta vapurlara bindim. Ama en çok trenleri sevdim. Bacalarından kömür tozu kıvılcımları ve genzi yakan kapkara duman salan trenleri. Manisa’ya kadar en az dört istasyonda dururdu. Varsın dursun, tabakhaneye ok yetiştirecek halimiz yok ya. İnenler ayrı bir izlence, binenler ayrı. Manisa istasyonuna varınca biz inerdik ama devam edecek yolcular vagonlarında Alaşehir treni beklerlerdi. Simitçiler, tatlı satıcıları vagonları turlamaya başlardı. Köylüler satıcılardan hiçbir şey almazlardı. Onların çıkınlarında haşlanmış yumurtaları, börekleri falan vardı. Daha yolculuğun başında para harcamanın ne alemi var? Tren makas değiştirir. Soma ve Alaşehir trenlerinin yolcusu tek bir trene toplaşıp İzmir’e devam ederlerdi. Bana sorsanız Manisa’nın gidilecek en güzel yeri parkları, Muradiye Camii, Ağlayan Kaya, Nargile Kahveleri, Ayn-ı Ali falan değildir. Tren İstasyonu ve yanındaki küçük kahve hepsine bedeldir.

Mart 2022
Seyfullah

Facebook Yorumları
Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Diğer Yazıları

Bizi Takip Edin

232BeğenenlerBeğen
114TakipçilerTakip Et
349TakipçilerTakip Et
2,330AboneAbone Ol
- Reklam -

En Son Eklenenler