Şair Eşref, Gördes’te çalışırken Sivrihisar’a sürgün edilir. O da İzmir valisinden:
“Mücerred bir hisara gönderilmekse eğer maksat
Efendim başı sivri olmasın da, bari ak olsun.”
dizeleriyle Sivrihisar yerine Akhisar’a gönderilmesini ister.
Vali, Eşref’in bu arzusunu yerine getirir. O da sürgünden kurtulduğu gibi çok sevdiği Akhisar’a kavuşmuş olur.
Aslında Bodrum da birçok Bodrumlu için Şair Eşref’in Akhisar’ıdır.
Onlar da sevdikleri ve yaşamaya değer buldukları için Bodrum’u tercih etmişlerdir.
Önceleri huzurla yaşamak için gelenlere kucak açan Bodrum, son yıllarda ne yazık ki aş- iş için gelenlerin yüküyle boğuşur hale gelmiştir.
Biliyoruz ki bu iki grubun hayallerdeki Bodrum resmi aynı değildir.
Aş- iş için buraya gelenler, daha büyük ve karlı yatırım alanları hayal ederken, ikinci gruptakiler, bu değişimleri korku filmi gibi izlemektedirler.
Kabul etmeliyiz ki Bodrum, sen – ben, siz – biz yaşayıp gidilen kasaba olma özelliğini yitirmiştir. Artık, “Bodrum nasıl bir kent olmalıdır?” sorusuna yanıt aramak gerekmektedir?
Bizce Bodrum gelişmiyor. Aksine kent gelişim kuramlarını ve pratiklerini altüst ederek değişiyor, azmanlaşıyor. Bunda en büyük etkenin yapsatçılarla ve alsatçıların doymak bilmeyen iştahları olduğunu söylemek abartı olmayacaktır.
Onlar için 190 bin – kayıtlı kayıtsız 400 bin olan nüfus, müşteridir. Kazançların artması için her gün bu müşterilere daha çok müşteri eklenmelidir. Oysa bir yeri kent yapan yalnızca konutlar ve ticarethaneler değildir. Bir kent, daha çok nüfusu olduğu için daha nitelikli bir kent olmaz.
Kent bilimciler, nitelikli bir kent için okullara, üniversitelere, hastanelere, kütüphanelere, kültür merkezlerine, müzelere, parklara, meydanlara, caddelere, spor merkezlerine de bakarlar.
Elbette Bodrum, Türkiye’nin birçok ilinden daha gelişmiş bir kenttir. Ama bunu yeterli görebilir miyiz? Ülkemizdeki kent kültürü yoksunu nüfus yığını yerleşimlere bakarak “Çok şükür halimize .”deme lüksümüz olabilir mi? Her gün bir bölgeyi imara açarak buraya nüfus pompalaması yapanların Bodrum’un altyapı sorunlarını bilmediğini söyleyebilir miyiz?
Bugünkü nüfusu kaldırabilecek okullaşma oranına sahip olmadığımızı, hatta Bodrum’un okuryazar oranının Türkiye ortalamasının altında olduğunu Milli Eğitim Bakanlığı bilmiyor mu?
Bodrum’da on sekiz yıl önce açılan Güzel Sanatlar Fakültesinin , mekânsızlıktan 4. bölümünü iki yıl önce açabildiğini, Denizcilik Meslek Yüksek Okulunun eğitim verecek bir binaya hâlâ kavuşamadığını Ortakent sırtlarını ikinci konut yapılaşmasına açmak için yırtınanlar duymamış olabilir mi?
Hangimiz Bodrum’daki devlet sağlık kurumlarının mekânlarının ve teknik donanımlarının yeterli olduğunu savunabilir?
Ya müzeler, kütüphaneler, konser salonları, kongre merkezleri için ne düşünüyorsunuz?
Sualtı Arkeoloji Müzemiz ve Deniz Müzemiz böyle bir kent için yeter mi?
Dünyanın birçok kenti parklarıyla, meydanlarıyla anılır.
Diyeceksiniz ki Bodrum’un kendisi bir doğal park.
Evet, evet işte biz de tam bu noktadan yola çıkıyoruz.
Ve diyoruz ki çabamız, düşümüz:
“Doğa ve tarihinin talanına asla izin vermeyen, hemşerilerinin sosyal, kültürel ve ekonomik gereksinimlerini kolayca karşılayabildikleri güvenli, azmanlaşan değil, gelişen bir Bodrum.”dur.
Bir ressam, en değerli tablosunu kentin meydanına koymuş. Yanına biraz kırmızı boya, bir fırça ve bir not bırakmış:
“Hatalı gördüğünüz yerlerin üzerini çizin.”
Ertesi gün tuvalinin her tarafının çizilmiş olduğunu görmüş. Bu kez, aynı meydana sıradan bir tablosunu koymuş. Yanına da:
“Hatalı gördüğünüz yerleri düzeltin.” notunu yazmış.
Tablo günlerce meydanda durmuş ama tabloya kimse dokunmamış.
Bodrum, bize tanrının sunduğu eşsiz bir tablodur. Onun, gelen geçenin orasını burasını çizdiği tabloya dönmesini istemiyorsak tüm Bodrumluların uzlaştığı ve Bodrum’u planlayanların saygı göstereceği bir sözleşmeye gerek var.
Hamdi Topçuoğlu