İlk olarak ne zaman para kazanmak için çalıştığımı anımsamıyorum. On on bir yaşlarındayken sergiden üzüm kaldırmaya yardım etmiş olabilirim. Ya da akşamüzeri pamuk yüklü traktör kasasının (romörkun) sayaya boşaltılmasına gitmiş de olabilirim. İhtimal iki buçuk lira falan vermişlerdir. İlk olarak gündelikçi olarak çalıştığımda on iki yaşındaydım. Akif Abi Toto Abdurrahman ile beni soğan çapasına götürmüştü. Yanımızda Ünver de vardı. Saruhanlıya doğru uzanan kanal boyunda bir tarlaydı. Kanal ile zeytinlik arasında bir iki dönüm kadar boş bir alana soğan ekilmişti. O gün ilk kez soğanları köstebeğim kestiğini de öğrenmiştim. Akif abi köstebek tümseklerinin bir ikisini kazıp kapan yerleştirmişti. Deliklerin ağzının açılması köstebeği çok rahatsız edermiş. İlla açılan deliğin ağzını gelip kapatırmış. Ünver’in annesi yanımıza yoğurt ve ıspanak yemeği de koymuştu. Sanırım turşu da vardı. Ve sapsarı teneke tulum peyniri… Çarşı ekmeği ile güzelce karnımızı doyurmuştuk. Akşam olunca Akif Abi bana çıkarıp on iki lira verdi. Büyüklerin gündeliği de büyük bir ihtimalle on beş falan olmalıydı.
O günden sonra okuldan arta kalan zamanlarda gündeliğe gitmeye başladım. Pamuk çapası, pamuk toplama, zeytin silkme, zeytin çapası, bağ beli, set ve tir yapma, tava bölme, ark açma, kavun, karpuz taşıma, üzüm kesme, kerter çekme, suculuk… Çok çalışkan, becerikli ve gayretli bir yevmiyeci değildim. Ama kimsenin tarlasında görmeyi istemeyeceği bir adam da olmadım. Bin dokuz yüz seksen üç kışının yirmi sekiz Kasımında devlete atandım. Elbistan’ın Demircilik köyüne bayram sevinci yaşayan bir çocuk kadar mutlu gittim. Devlet Baba ilk maaşımda bana tam yirmi dört bin lira verdi. Mutemet hatalı olmasın diye parayı iki kez saydı. Kendimi hiç iyi hissetmedim. Okulda çocuklarla olmak beni delicesine mutlu ediyordu. Bu kadar eğlencenin üzerine bir de çıkarıp para veriyorlardı. Bu sanki haksız bir kazanmış gibi hissetmiştim. Bu sevincim ve mutluluğum tam otuz yıl sürdü. İki bin on beş senesinde işimin gazı kaçtı, hevesimin balonu sönüverdi. Kendimi çok gereksiz, önemsiz hatta verimsiz hissettim. Yaptığım işi herhangi biri, hatta sokaktan geçen biri bile yapabilir gibi hissetmeye başladım. Yazdığımızın, çizdiğimizin hiçbir önemi yoktu. Madem öyle işimize son verirler diye bekledim. Öyle de yapmadılar. Yeniden düzenlenir, iyileştirilir, bir amaca hizmet eder diye düşündüm. Olmadı… Bir şeyler değişir gibi oldu ama ben artık soğumuştum.
Otuz yedi yıl iki ay süren çalışma yaşamımı bu gün sona erdirdim. Ne yapacaksın diye soranlar oldu. Bilmiyorum, dedim. Gerçekten bilmiyorum. Çünkü emekli olmak için önüme bir hedef koymadım. A, B ve hatta C planım falan da yok. Büyük bir ihtimalle sıkılacağım. Gittikçe daha huysuz ve çekilmez biri olacağım. Dünya hızla değişmeye devam edecek. Ben elbette ayak uyduramayacağım. Yaşam beni nehrin durgun bir yerine sürükleyip bir süre daha oyalayacak. Ve son bulacak.
Ağustos 2022 – İzmir
Seyfullah