Vahşetin Çağrısı, Beyaz Diş ve Ay Vadisi daha çocukken okuduğum kitaplarıydı…
Martin Eden, bir yazarın anatomisi olduğu kadar yazmanın zorlu savaşını da anlatıyordu. Bu anlamda Ahlat Ağacı’ndaki genç yazarın hikayesine de benziyordu.
Jack, daha çocukluk yıllarında, yerel kütüphanelerde kitap okuyarak kendisini eğitmişti. Onu geliştiren arkadaşlıkları da bu kütüphanelerde başlamıştı.
Özel yaşantısındaki çalkantıları, toplumla uzlaşmayan davranışlarıyla bazen sorunlar yaşasa da, kendine özgü tavrı ve dik duruşuyla Jack olmayı başarmıştı. Onu güçlü London yapan da bu özelliği olmuştu.
Üvey babasıyla olan ilişkisi… Annesinin maddiyat hırsı… Karısıyla yaşadığı mal paylaşım kavgası…
Elektrik santrali, konserve fabrikası işçiliği, deniz korsanlığı, istiridye avcılığı, yazarlık…
Geç gelen okul hayatı…
Hapishanedeki anılarından ortaya çıkan ‘Yol’ kitabı…
Bu çalkantılar arasında ‘Uçurum İnsanları’nı yazması. Yemek artıkları toplayan, sokakta yatan insanları tanıması…
‘Uçurum İnsanları’nı yıllar önce okumuştum. 1900’lü yılların İngiltere’sinde geçiyordu olay. Ülkenin bir tarafı zevki sefa içindeyken, bir tarafı açlıktan kırılıp geçiyordu. Yazar yaptığı kurgulamalarla her şeyi çok açık bir şekilde anlatıyordu. Bir bardak çaya hasretliklerini, çöpten ekmek kırıntıları topladıklarını ve en önemlisi de taş gibi ekmeklerle un çorbası içtiklerini. Bunları okuduğum zaman tüylerim ürpermişti.
Yazarın akıcı ve gerçekçi anlatımı sayesinde, kitabı üç saatte bitirmiştim. Bitirdikten sonra da sabaha kadar uyamamıştım.
Harriet Beecher Stowe, Tom Amca’nın Kulübesi’ni de bu duygularla yazmış olmalıydı. Ailesinden ayrılan çocukların acısını kalbinde hissettiği için gözyaşları satırlarına akmıştı.
Bu kitapları okuduktan sonra her şeye daha farklı bakmaya başlamış, insanların bencilliklerine ve açgözlülüklerine daha çok kızmıştım…
Belki de Jack London’da benimle aynı duyguları yaşamış ve birçok toplumsal formlardan uzak, mustarip bir yaşam sürmüştü…
Bu mustarip yıllarında, yayımcısı Brett’in destek çıkması ve ona para göndermesi… Gazetelerde kısa öykülerinin yayımlanması… Ufak da olsa para kazanmaya başlaması…
Yazarlık mücadelesini kaybetmeyen London, daha sonra yüksek gelir elde eden yazarlar arasına girmeyi başarmıştı.
Jack London, ileri ki yıllarda beslenme yetersizliğinden iskorbüt hastalığına yakalanmış, hastalık sürecini ‘Ateş Yakmak’ adlı kitabında toplamıştı.
Martin Eden, Beyaz Diş, Deniz Kurdu, Demir Ökçe ile tanınan London, 22 Kasım 1916 tarihinde aramızdan ayrılmıştır…
Fakat o, macera ve politik yazarı olarak, başarılı eserleriyle hâlâ aramızda yaşamaya devam etmektedir!…
Neslihan Minel