“Yaşam, bize bütün kitapların öğrettiğinden daha çoğunu öğretir. Çünkü yaşam bize karşı direnir. İnsan ancak engellerle karşılaşıp onları aşmaya çalıştıkça kendini tanıyabilir.”
Antoine de Saint-Exupéry
Geçen gün cadde üstünde Dede Fatih Kolçak’ı gördüm, kırmızı peleriniyle gösteri yapıyordu.
Bir elinde tilki, bir elinde çocuk, kuklaları oynatıyordu. Çocuklar etrafında durup şaşkın şaşkın ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Meğerse Küçük Prens’i canlandırıyormuş.
Prenses ile tilkinin arkadaşlığı, insanların ilgisini çekmiş olacak ki bir süre sonra etrafı insanlarla doldu. Küçükler anlamasa da tilkiye imrenerek bakıyordu. Belki de hareket etmesi onların dikkatini çekiyordu.
Tilkiyle dost olan iki arkadaşın, arkadaşlığı anlatıldığı kadar, dostluğun önemi de anlatılıyordu oyunda…
Buradaki gösteriyi izledikten sonra kitabı tekrar okumaya karar verdim. Doğan Egmont’tan çıkan 30. basımını aldım elime, resimlerini inceleye inceleye tekrar okudum….
1943’te yayımlanan Küçük Prens’in her ne kadar çocuklara hitap ettiği düşünülse de yetişkinlere de hitap eden büyük bir eserdi.
Dünyanın en çok satan ve okunan kitapları arasında yer alıyordu. Birçok dile çevrilmişti. İçerdiği mesajlarla insanları etkileyip, düşündürüyordu. Okuyanların belleğinde kalıcı izler bırakıyordu. Dünyada en çok çevirisi yapılan kitap, herkesin okuması gereken bir başeserdi.
Sahra Çölü’ne zorunlu iniş yapan pilotla, küçük bir çocuk arasında geçen diyaloglardan oluşuyordu Küçük Prens. Ölüm, yaşam, sevgi gibi konular hakkında konuşmalar yapılıyordu. Bu yapılırken, toplum ve yaşam eleştiriliyordu…
Okurken satırlarda kendinizi buluyorsunuz. İçinizdeki gizli benle yüzleşiyorsunuz. Hayatınızı ve hayallerinizi yeniden gözden geçiriyorsunuz…
Pilot burada çocukluğuna dönüyor, çocuk gibi düşünüyor. Prensse ne kadar bilge olduğunu ortaya koyuyor…
Küçülmüş de büyümüş dediğiniz bir çocuğun bıraktığı iz, sizi yıllarca etkiliyor…
Uzun yıllar geçmesine rağmen hâlâ gizemini koruyan bu güzel kitabın en güzel satırları şunlardı:
“Gülünü senin için değerli kılan ona harcadığın zamandır.” sözüyle sevginin emek istediğini anlatır.
“Bir tilkiyi evcilleştirmek emek ister.” Fedakarlığın önemini anlatmaktadır.
“Eğer bir yıldızda yaşayan çiçeği seversen geceleri gökyüzüne bakmak güzeldir. Bütün yıldızlar çiçeğe bürünür.” Yıldızlardaki çiçek seninse güzeldir. Yıldızlar o zaman anlam kazanır.
“Ölene kadar sorumlusun, gönül bağı kurduğun her şeyden.” Sorumluluk almanın önemini anlatıyordu.
“Gerçeğin özü gözle görülmez. Ancak yüreğiyle bakanlar görebilir.“… Hayata karşı samimi olmak gözlerindeki ışıkla mümkündür. Sihirli bir değnek gibi gözlerini açar sevgi.
“İnsanları tanımaya ayıracak zamanları yok artık. Aldıklarını hazır alıyorlar dükkanlardan. Ama dost satan dükkanlar olmadığı için dostsuz kalıyorlar.” Yozlaşan toplumlardaki törpülenen, kırılan duyguları anlatıyordu.
“İnsan ancak yüreğiyle baktığı zaman doğruyu görebilir. Gerçeğin mayası gözle görülmez.” Gerçeğin manası insanın içindedir, yüreğindedir. Sözleri saklar gerçekleri. Kalp gözü kapalı olanlar asıl görülmesi gerekeni asla göremezler.
“Biliyor musun, insan üzgün olunca gün batımının tadına daha iyi varıyor.” Zamanla her şey oturuyor, daha başka bakıyorsun insanlara, her şey daha bir anlam kazanıyor, dünya başka bir yer oluyor.
“Aynı bahçede beş bin tane gül yetiştiriyorlar… Ama yine de aradıklarını bulamıyorlar.” Küçük Prens gülüyle mutluydu, su damlası, yıldızlar mutlu ediyordu onu. Belki de kendiyle barışık olduğu için yalnızlığı sevdiği için, küçük şeylerle mutlu oluyordu
“Belki de gökyüzü insanlardan uzak olduğu için bu kadar güzel.” Gizemli olan şeyler her zaman insanlarda merak uyandırmıştı.
“Büyükler hiçbir şeyi asla kendi başlarına anlayamıyorlar; onlara her şeyi açıklayıp durmaksa, çocuklar için gerçekten çok yorucu…” Bazen büyümüş de küçülmüş çocuklar açıklama yapmaktan yorgun düşebiliyor.
“Bir insan; milyonlarca yıldızın yalnız bir tanesinde filizlenen bir çiçeği sevecek olursa, yıldızlara bakması onu mutlu etmeye yeter.”
“Onların kökleri yok, bu yüzden çok zorlanıyorlar.”
“Kimse bulunduğu yerde mutlu değildir.”
“İnsanların arasında da yalnızlık duyabilir insan.”
“Ben üzgünüm, ama onlara yorgunum dedim.”
“Çölü güzelleştiren, bir yerlerde bir kuyu saklıyor olmasıdır.”
…………
……………..
Her okuduğumda biraz daha sevindiren, iyi ki okumuşum dedirten, beni mutlu ettiği kadar burayı nasıl kaçırmışım, diye düşündüren, yetişkin kitabıydı Küçük Prens…
Onu her bitirişimde içime garip bir üzüntü çöker… Bana derinlik kazandırdığı kadar, uzayın sonsuzluğunu da anlatır. Kainatı, kaybolmayı ve ölümü…
Onun sayesinde soru sormanın önemini kavradım. Edebiyatın tadına onunla vardım, çocuk gibi bakmayı, fedakarlığı, dostluğu onunla öğrendim. Değer bilmeyi, hoşgörüyü, hayata dokunmayı onunla başardım. Uğraş vermem gerektiğini, gördüklerime derin manalar yüklemeyi olunla anladım…
Küçük Prens’in kırk dört yaşında ölen yazarı, yıldızlara uçtuğu için yıldızlarla dost olarak yaşadı. Pilot olması, yazar olmasını olumlu yönde besledi. Onu büyük bir hayalperest yaptı. Kitabındaki yanardağ yaşadığı yerdeki yanardağlardan biriydi. Onun memleketinde de üç tane volkan vardı… Kısacası geçmişi satırlarına gizlice sızmıştı…
Çocuk psikolojisini iyi bilen Antoine de Saint-Exupéry uçağıyla 1944 yılının bir haziran gününde ortadan kaybolmuştu…
Fakat o var olmanın, sevginin, dostluğun anlamı gibi arayışlarıyla yirmi birinci yüzyılın en büyük felsefe yazarı olarak aramızda yaşamaya devam ediyordu!…
Neslihan Minel