MERHABA DOSTLAR,
İnadına, dünden daha inanmış, daha kararlı, daha pervasız…
98 yıl önce bugün, bu saatlerde Atatürk ve arkadaşları Şuhut’ta Büyük Taarruz’un planlarını son bir kez daha değerlendiriyorlardı. Gece uzun mu uzun, yol çetin mi çetin; yolcular zaferden emin mi emindiler.
Bugünlerde zaferi bize bağışlayanların anısına siz dostlarımla AKŞEHİR’DEN DUMLUPINAR’A Yedi Gün Yedi Gece adlı çalışmamdan bölümler paylaşacağım.
Bize bu büyük zaferi bağışlayan kahramanların ruhları şad olsun.
AKŞEHİR’DEN ESEN RÜZGÂR
Akşehir’den esen rüzgâr
Sen de bilir miydin,
Süzülürken Şuhut’a doğru
Yol kesen sarayların
Ve hainlerin
Ve yedi düvelin inadına
Kıyıcığında uçurumun
Özgürlüğün beş halini
Güneşe çizecek
Ve tarihe dipnot düşecekti
O, mavi gözlü sarışın adam.
Akşehir’den esen rüzgâr
Sen de yarıştın mı o gün
Uçak taşıyan trenlerle
Bozuk bağlardan
Kuru derelerden
Ve yanmış yıkılmış
Yoksul Ve garip köylerden geçerken
Söyle kimdi
Bozkırın homurtusunu
Yürek sesinde gizleyen?
Kınında bilenen neydi;
Kılıç mı, süngü mü,
Yoksa öfke miydi
Tutsaklığa direnen?
Akşehir’den esen rüzgâr
Kimdi ala gecelerde
Haritalara işlenmemiş
Cılgalarda yoldaşın
Dilsiz ve uykusuz;
Aç ve susuz
Acıya umudu banarak
Rahvan,
Tırıs,
Dörtnal atlılar
Ve kağnılar
Ve kadınlar
Soy soylayan
Bilir miydin sen de?
Masal mı
Şiir mi
Destan mı
Roman mıydı
Afyon ovasında kanla yazılan.
Akşehir’den esen rüzgâr
Anımsa kimdi,
Ağustosta doğuran toprak
Taş kuyularda su,
Ve çıkrık
Kırık
Delik bakraç
Dalda meyve
Kuş yeniği
Çürük…
Söyle neydi,
Güvercin kanatlarına saklanan
Tarih mi,
Dil mi
Din mi,
Töre mi
Bağımsızlık örsünde
Neyi döverdi demirciler.
Akşehir’den esen rüzgâr
Sana demiş miydi Sultandağları
Kar düşmeden doruğuma
Yanmış,
Bilenmiş
İnanmış
Adanmış
Şayak kalpaklı kahramanlar
Buca bağlarında
Çekirdeksiz üzüm derecekler
9 Eylül 1922 Cumartesi sabahı.
Hamdi Topçuoğlu
Facebook Yorumları