Ankara’da yaşayanlar Büyük Elçiliklere, binalarına, çalışanlarına alışıktır öteden beri. Bilhassa Çankaya, Gazi Osman Paşa, Kavaklıdere, şimdilerde Oran fazlasıyla nasibini almıştır ecnebilerle birlikte yaşama tarzından.
Çocukluğumuz onların çocuklarıyla birlikte geçmiştir. Bizim çocukluğumuzda, şimdiki çocuklar bilmez, mektup arkadaşlarımız vardı yabancı dilde yazıştığımız.
Her Elçiliğin araçları kendi memleketlerinin model ve özelliklerini gösterirdi. Oran sitesi Eski Bloklarda otururken ben, binamızdaki Citroen tek silecekli aracın farları sarıydı. Orada sis çok olduğu için derlerdi inanırdık. Hayranlıkla izlerdik o otomobili . Atakule’nin yerinde Officer Clup vardı. Amerikalıların Ordueviydi. Kocaman arazi araçlarının sivil versiyonlarını görürdük.
Tevfik Fikret Lisesinin bahçesinde Basketbol oynardık Fransız veletlerle. Örgü sokaktan aşağı inerken Hintli hanımların yerel kıyafetleriyle göbekleri açık ve alınları noktalı hallerine son derece aşinaydık.
Hatta Libya Elçiliğinden bir genç kız ( yani çocuk denecek yaşta ) Ahval gözlü diyerek bana yeşillenmişti.
Bu, yetişmekte olan genç için muhteşem bir Dünya görüşü aşısıydı ve ben böyle bir ortamda yetiştiğim için son derece şanslı saymışımdır kendimi.
Onlar Başka bir ülkede yaşıyor olmanın verdiği ürkeklikle midir bilmem, hayli dikkatli, kurallara uyar ve örnek olacak davranışlar sergilerlerdi. Kamera v.s. yoktu o zamanlar ama onlar ani bir frenle duruverirlerdi kırmızı ışıkta.
Gerçi Ayrancı üçüncü durakta gezinen sütçü inekleri de uyardı trafik ışıklarına. Yeşili görmeden geçmezlerdi karşıdan karşıya. Mensubu oldukları ahır şimdiki Emniyet Genel Müdürlüğü ek binasının olduğu yerdeydi.
Aradan yıllar geçti. Diplomatik plakalı arabaları aynı semtlerde yollarda daha sıklıkla görüyorum. Ancak bir farkla. Bunlar kural, ışık, yaya tanımadan basıp gidiyorlar. Son derece şımarık bir sürüş tarzları var. Uzanıp şoförünü görmek istiyorum, koyu camdan görebildiklerimin hiç biri sarışın pırıl pırıl hanımlar değil. Hatta beysbol şapkalı erkeklere de rastlamıyorum. Bildiğin bıyıklı, önü iliklenemeyen kısa ceketli, dar paçalı pantolonlu, yürürken kendisinden önde giden sivriye yakın burunlu ayakkabılarıyla Kahramanmaraşlı hemşerim. Bir yolla şoför olarak iş bulmuş.
Ben bunların memleketine ya da kıyafetine takmayayım diyorum ancak attıkları çalımı bir türlü hazmedemiyorum. Adamlar Türk… Ama zannedersin diplomasinin çemberinden birkaç kez geçmiş, dünya vatandaşlığı vizesini almışlar. İmtiyaz sahibi görevliler gibi davranıyorlar. Ankara’nın şahinleri olmuşlar, bitirimliliklerini bir şekilde ecnebi patronlarına yutturmayı başarmışlar.
İnanın Elçilik çalışanlarının ne bu afradan ne de tafrasından haberleri bile yoktur.
Tanrı Ankara halkını kazadan beladan esirgesin diyeceğim, Duanın kabulüne inansam.
Kıvanç Gülhan