Sultanahmet Meydanı’ndaki bu esrarengiz yapı yıllarca dikkatimi çekmiş fırsat bulduğum zamanlarda bütün köşelerini gezip tarihine hâkim olmaya çalışmışımdır. Arkadaki kabirlerden, yukarıdaki maketine kadar her şeyini merak etmiş, her köşesinin resmini çekmişimdir. Öyle ki tarihiyle ilgili bütün araştırmaları okumuş, onu için yapılan müziklere hayran kalmışımdır. En önemlisiyse onun devasa yalnızlığına üzülmüşümdür…
Tavandaki büyük avizeler, çinileri, melek figürü, rengârenk mermerleriyle dünyanın gözdesi olan bir yerdir. Sütun süslemeler nakış gibi işlenmiştir.
İstanbul, ilk başkentlerden biridir. Bizans’ın en büyük başkentidir.
10.000 işçi çalışmasıyla 537’de bitmiştir. Ahşap olarak yapılmış sonra betonarmeye dönüşmüştür. Merkezi kubbesi bazilikayla birleştirilmiştir. Çıkışta Hz. İsa dönemine ait bir kapı vardır. Pagan, Roma, Hristiyanlık ve Osmanlıdan izler taşır. Kütüphanesi meşhurdur. Sedef işlemeli rahleler ve şebeke denen kapı tokmaklarıyla ünlüdür.
Ayasofya geçmişte isyanlar görmüştür. Taksim Meydanı gibi birçok olaya şahit olmuştur. 7500 m² taban alanı, 34 metre kubbe çapı vardır. Bu özelliğiyle Selimiye’yi geçmiştir. Kırka yakın deprem geçirmiş ama yıkılmamıştır. Hz. Meryem, Hz. İsa, Hz. Yahya ait mozaikler vardır. Burada Hz. İsa’ya bağış yapılan bir sahne görülmektedir.
Demir kapılarının heybeti, sembollerinin gizemi, altın yaldızlı süslemeleri, yürümekten aşınmış merdivenleriyle eşsiz güzellikte bir yerdir. Kırmızı gövdesi, yeşil mermerleriyle dünyanın eşsiz eserlerinden biridir. Özellikle mozaik sanatının farkı desenleriyle tartışılmaz bir zenginliktir. Bu zenginliğinden dolayı bütün dünyanın dikkatini çektiği kadar devletlerin de dikkatini çekmiştir.
Koridorları, tavanı, kapıları, duvar resimleriyle tartışılamayacak kadar güzeldir. Özellikle yeşil renkli kapıların üzerindeki şekiller, büyük şifreler barındırır.
Resimler, sadece süsleme amaçlı değil eski uyarlıkların yaşamları ve dini inançları hakkında da bilgi vermektedir. Yunus balıkları ve pagan sembolleri kullanılmıştır. Bu da pagan döneminden izler taşıdığını gösterir. Meryem’in eli, üç başlı mızrak, yaba, çift sütun ve merdivenler diğer önemli unsurlardır. Bunun yanında birçok figür, mozaik, fresk parçaları da kullanılmıştır. Birçok kültürden izler taşıyan eserlerde kullanılan her simge, muhakkak bir anlam ifade eder. Zaten tapınaklarda kullanılan şekillerin bolluk, bereket gibi anlamları vardı, boşuna kullanılmamıştır. Eski tapınaklar bu anlamda tartışılamayacak kadar büyük zenginliklerdir.
Tarihi zenginlikler savaşlarda, kılıçla soyulmuş, haçlı seferleriyle kaçırılmıştır. Fatih Sultan Mehmet İstanbul’a gelince altınları çalınmış, süsleri yağmalanmış bir yer bulmuştur.
Bundan yıllar önce yapılan ahşap mabet, genişleyerek bugünkü halini almıştır. 2000 yıllık esere; Mimar Sinan tarafından, çökmesin diye payandalarla güçlendirme çalışması yapılmıştır. Mimar Sinan bunu; “Ben Ayasofya’ya bir baston verdim” diye anlatmıştır. Daha sonra mabet geliştirilerek, Ayasofya son halini almıştır.
Bu çalışmada derince kuyular kazılarak, çıkan sular kurutulmuş üzerine kurşun dökülmüştür. Bunun üzerine kubbe ve kemerler yapılmıştır. Renkli mermerler ve sütunlarla çalışma tamamlanmıştır. Bu işler için kullanılan malzemeler; Ayasluğ, Karaman, Kıbrıs ve Suriye’den getirilmiştir.
Bu işlem detaylı hesaplamalarla uzun bir zamana yayılmıştır. Mimarbaşı İgnados birçok yerden getirdiği renkli mermerlerle çalışmış, zeminin tam olarak oturması için yedi yıl beklemiştir. Kâse şeklindeki kubbeli yapıyı kırk yılda tamamlamıştır.
Evliya Çelebi Seyahatname’sinde sütunları taşıyan dört meleğin özelliğinden bahsederken; “Cebrail’i gösteren melek yılda bir kere kanat çırpardı ve doğuda bolluk olurdu İsrafil kanat çırparsa batıda kıtlık olurdu, Mikail kanat çırparsa kuzeyden bir kahraman çıkardı, Azrail kanat çırparsa veba hastalığı yayılırdı” der.
Jüstinyanus, Süleyman Tapınağı’ndan daha büyük kutsal bir şey olsun ister Ayasofya’yı yaptırır. En sonunda da “Seni geçtim Süleyman” der.
Bu özelliğiyle döneminin en büyük yapılarından biri olan Ayasofya, Konstantin’e dayanan tarihiyle zamanın en büyük mabetlerinden biriydi. Öyle ki ışıltısıyla Istanca, Alemdağ dağlarından görünürdü. Görkemiyle güç gösterisi yapan Batı Roma İmparatorluğu’nun gururuydu.
Derin bir geçmişe sahip olan Ayasofya, gerek tarihi, gerekse dini mabet olmasından dolayı birçok risalelere, efsanelere konu olmuştur ve olmaya devam edecektir…
Neslihan Minel