8.2 C
İstanbul
22 Kasım 2024, Cuma
spot_img

BARDAKÇI, ZEKİ MÜREN VE EYLÜL

– Bardakçı!
Sesi gür, kesin. Dildeki “en az çaba yasa”sını en iyi uygulayanlardan biri olmalı. Gözleri rıhtımda yürüyenlerde:
– Salmakis!
– Salmakis, Azka!

O seslenirken cümlem yarım da kalsa susuyorum. Beni de laf olsun diye
dinlediğinin farkındayım.

– Teknenin adı niye Barbaros?
– Barbaros’un torunlarıyız ya! Oğlumun adı da Barbaros.
– Bu tekneler Bardakçı’dan başka yere gitmez mi?
– Gider, gitmez olur mu? Ama biz dolmuş kayıkçılığı yapıyoruz.

Barbaros, bütün gün Bardakçı ile liman arasında mekik dokuyan yedi tekneden biri. Ne zaman Bardakçı’ya varsam onlardan birini ya gelirken ya da limana dönerken görürüm. Eğer mavi derinliklerin bin bir halini seyre dalmışsam başımı sudan çıkarmadan onları motorlarının seslerinden ayırt edebilirim.

İşte, Barbaros geliyor…
Bu Keleş olmalı. Bu da Özmazı…
Bu kesin Adalet’tir. Bunlar da Görgen, Aydın ve Akıncı…
Diğer kayıkçılar, kırk elli metre ötemden yokmuşum gibi geçip giderken o, her seferinde seslenir.
– Dubalardan dışarı çıkma. Kayık çarpacak.
Bardakçı’nın suyu ne soğuk ne sıcaktır. Gece rüzgâr denizden esmemişse sabah denizin altı yedi kulaç dibindeki kumları tek tek seyredersiniz. Sahil görevlilerce her sabah temizlenir. Yerde tek sigara izmaritine dahi rastlayamazsınız. Buraya Bardakçı denmesinin nedeni ise içime elverişli suyudur. Daha yakın zamanlara dek kayıklarla oradan Bodrum’a su taşırlarmış.
– Oraya neden Zeki Müren koyu diyorlar?
Herkesin bildiğini niye soruyorsun gibisinden bakıyor. Yine de yanıtlıyor sorumu:
– Zeki Müren denize orda girerdi de ondan.
Birden dili çözülüyor:
– Ekseriya öğleden sonra giderdi Bardakçı’ya. Yanında arkadaşları olurdu. O zamanlar Bardakçı’da hiç otel yoktu. Azka’dan denize indiğin köşede, hani ağaçlar var ya işte orada kır gazinosu gibi bir yer vardı. O ağaçların altında oturur, denize oradan girerdi.

SALMAKİS
Arzusu filizkıran
Ilgın kokulu
Gölgesi alaca
Dilindeki hüzün
Kuş yeniği
İncir sütüyle yıkanmış.
Sağ omzunda Afrodit,
Solunda Hermes
Okur yüzümüze
Tutkunun tarihçesini
Aşkı kerteriz almış.
Öyküsü aynalara sır
Gölü düdenine yenik
Asılsa küreklere
Testiler boş,
Güğümler bomboş.
Boşu boşuna mıdır
Bu yasına dem tutuş?
Akar tenden tene
Gün seli
Siner iliklere
Geçmiş yazların özlemi
Dökülür sağanak sağanak
Adalar arası
Ses salkımları
Saba, acemaşiran,
Muhayyerkürdi,
Ve Kürdili…
Yıkanıp sularında
Gel sen de er akşam
Tara saçlarını
Burçlarında şehrin
Biraz çılgın, biraz bilge
Gir koynuna hayatın
Şiiri aşktır Bodrum’un
Masalı Salmakis.

– Yarın Zeki Müren’in ölüm yıldönümü, diyorum.
Beni duymuyor. Kayığa doluveren sekiz on yolcudan ücretleri toplamaya çalışıyor. Sözlü dilin yetmediği yerde işaret diliyle rahatça anlaşıyor yolcularla.
Gözleri, rıhtıma doğru gelenlerde:
– Bardakçı!
– Salmakis, Azka, Charm…
Kayıktan inmem gerektiğini biliyorum. Motor hırıltıları arasında rıhtım kalabalıklarına karışıyorum. İçimde tanımsız bir eksiklik. Şimdi önümden gelen şu gence: “Yarın Zeki Müren’in ölüm yıldönümü” desem büyük olasılıkla yüzüme “O da kim,” diye bakacak. O kişi yabancı biri ise Zeki Müren adı ona bir zerrecik çağrışım bile sunmayacak; ama orta yaşlı bir hanımefendi ya da beyefendiyse, sevdiği bir sanatçının ölüm yıldönümünü unuttuğu için hayıflanacak.
Marina’yı hızla geçip tepeyi tırmanıyorum. Tepenin ardı Bardakçı. Koyu kuşbakışı seyretmek için Şapel’i geçip değirmenlere doğru yürüyorum. Balıkçının sözünü ettiği, Hermes’le Afrodit’in tapınakları nerede olabilir ki? Ya şu Latin Ozan Ovidius’un Metamorphoses ( Dönüşüm) ünde anlattığı Salmakis’in aynasında yıkandığı göl nerede olabilir? Salmakis’in saçlarını taradığı tarağın yapıldığı mersin ağaçlarından bir örnek kalmış olabilir mi bir köşede?

Gök mavi, deniz mavi. İkisinin arasında sarı eylül. Kulağımda bir ses:
“Ne yeşil ne siyah ne toz pembedir
Mavi dünyam benim ömre bedeldir
Denizle bir örnek bir renktir
Mavi dünyam benim ömre bedeldir…”
Az sanra Azka’nın önünden denize dalıp balıklara;
– “ Menekşelendi sular, sular menekşelendi…” ezgisini bulup getirin diyeceğim.
– Hay Allah, o kayıkçıya Zeki Müren, Bardakçı’da dinlenirken yüzerken şarkı söyler miydi, diye niye sormadım ben!

Birkaç adım sonra: “ Hiçbir insan şarkıcı olur da şarkı söylemez mi; söylemiştir elbette.” diye geçiriyorum içimden.

Bardakçı, Bodrum’da güneşin doğuşunun seyredilebileceği en güzel koylardan biri. Onun Bodrum’un büyülü güneşini seyrederken: “Yılları durduracak/Güneşi doğduracak/ bir sevgi istiyorum” dizelerini mırıldanmadığını kim söyleyebilir ki?

Yorulduğu, bunaldığı anlarda Cem Karaca’nın “Ben suyumu kazandım da içtim/ Ekmeğimi böldüm de yedim /Alkışı duydum /İhaneti gördüm… “ şarkısını söylememiş olabilir mi hiç?

Tepemde yakmayan bir eylül güneşi. Bardakçı koyu tıklım tıklım. Kulak kabartıyorum. Neredeyse her iki üç şezlongda bir dil farklılaşıyor: İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca, Japonca, Hollandaca, Sırpça, Rusça, Polakça… Herkes Bardakçı’da eylülün hazzını yaşamaktan mutlu. Aklımda tekne kaptanının söyledikleri:
– 1992’ye dek o koyda yapı olarak sadece Zeki Müren’in gittiği o gazino vardı.

Coğrafyalar yaşayanlarıyla ve yaşatanlarıyla anlamlı. Bu koy da artık, Salmakis’iyle, Hermafrodit’iyle, Hermes’i ve Afrodit’iyle olduğu kadar gök kubbesinde hoş bir seda bırakan Zeki Müren’iyle de anılacaktır. Her 24 Eylül bize onun ruhunun bu “Güzel Meltemler Ülkesi”nde yaşadığını bir kez daha anımsatacaktır.

Hamdi Topçuoğlu

Facebook Yorumları
Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Diğer Yazıları

Bizi Takip Edin

232BeğenenlerBeğen
114TakipçilerTakip Et
349TakipçilerTakip Et
2,330AboneAbone Ol
- Reklam -

En Son Eklenenler