Sonbaharın sararan yapraklarıyla beraber havalar soğumaya başladı. En çok da fotoğraf sanatçılarının işine yaradı bu gelen bahar. Gökyüzünün mavisi altına serilen sarı yapraklar ve değişik renk tonlarıyla büyük bir fırsattı renk tutkunları için. Ağaçların değişim gösteren renkleri, sulara düşen gölgeler ve bin bir canlıyı barındıran ormanlar. Atatürk Arboretumu’da bu güzelliklerin saklandığı en güzel yerlerden biriydi. Derinliği olan dar bir yol fotoğrafçıların durak yeri olmuştu. Saatlerce çekim yaptığımız bu yerdeki göl manzarası gerçekten müthişti. Daha önce gitmiş olduğumuz Yedigöller’de de uzun pozlamalar yapmış, fotoğrafçılığın tadını çıkarmıştım.
Bu yaz tatilinin son derece hareketli geçmesinden dolayı sergi açacak kadar güzel kareler yakalamış, resim çekmenin zevkine varmıştım. Gerek yurt dışı, gerekse yurtiçi gezilerim bu anlamda çok verimli geçmişti.
Bir de yazmak var tabii, gezmemin, var olmamın asıl sebebi, beni yaşama tutunduran asıl gayem. Burada gördüğüm insanlar, manzaralar yazılarımın temel unsuruydu. Her gezi her insan benim için yeni yazı demekti. Bir de sosyal etkinlikler var tabii. Konserler, tiyatrolar, söyleşiler. Özellikle Aksanat’ta katıldığım programların kalitesi bir başkaydı. Bu hafta o kaliteli konuklardan birini daha davet etmişti etkinliğe Aksanat. O dâhinin adı; AYDIN ESEN’di.
Dünyanın en saygın müzisyenlerinden bir olan piyanist Aydın Esen, 20. yüzyılın öncü bestecilerinden Debussy, Ravel, Satie, Copland’ın caz etkilerini yapıtlarına yansıtarak, caz standartlarıyla başlayan ve varyasyonlarla unutulmaz bir konsere imza attı 18 Kasım Çarşamba akşamı.
Esen, Norveç Müzik Akademisi, Kraliyet Akademisi Berklee Müzik Okulu Juillard Müzik Okulu gibi profesyonel müzikçi yetiştiren kurumlarda öğrenim görerek New England Konservatuarı’nda master yapmış ve müziğinin birleştirici gücünü kullanarak, hem klasik çizgide, hem caz müziğinde sanatını bütün dünyada kabul ettirmiş bir sanatçıdır.
1987 yılında Downbeat ve Keyboard dergileri, Esen’i; “yılın en başarılı müzikçileri” arasında ilan etmiş ve 1989 yılında Fransa’da Martial Solal Uluslararası Piyano Yarışması’nda birincilik ödülü almıştır. “Panik, Poco Apoco, Resimler, Love has no Eyes, Head Games, Sözcüklerle Konuşmak, So many Lifetimes, Finger Wave, Anadolu” eserlerinden bazılarıdır.
Piyano başında gerçekleşen söyleşide birçok konu konuşuldu, tartışıldı. Soru, cevapla gerçekleşen anlatım, başarılı bir çocuğun piyano icrasıyla renklendi. Yaşına göre gayet iyi bir performans gösteren kardeşimizi bir kez daha kutluyorum.
Sanatçı burada çocuğumuza şunları söyledi, aynı zamanda bize de: “Aynısını çalmaman gerekli, kendini çalmalısın, fazla nota kullanmadan, uygun tınıları yakalayarak!”
Bu sözde anlatılmak istenen çok şey vardı aslında. Müziğin gizi, başarının sırrı bu cümlede saklıydı; Az ama anlamlı notalar.
Filmlere can veren temel öğenin müzik olduğunu, aynı vuruşlarla filmin başladığını ve aynı oktavla biten parçaların varoluşunun yanlışlığını vurguladı; farklı başlangıçlara, farklı bitişlere ihtiyacımız olduğunu söyledi sanatçı.
Yeni neslin diğerlerine göre daha akıllı olduğunu; “benim on yılda yaptığım bir çalışmayı hemen yapabiliyorlar” diyerek açıkladı, Esen.
Virtüöz kelimesinin, ne kadar ağır bir kelime olduğunu, taşımasının zorluğunu anlattı. Bu arada Abdülmecid’nin, flüt konçertosu olduğunu da duymuş olduk. Bu da tarihimiz
açısından sevindirirci bir şey bence.
Müzikte kabiliyetin önemi var, bunun yanında çalışmada çok önemli diyen sanatçı, aykırılığın önemini de vurguladı: “Ne kadar yeni arayışlar içinde olursanız, ne kadar farklı bir şeyler çalarsınız, o kadar özgün olursunuz. Okullarda buna karşı çıktılar yıllarca. Bu yüzden kavgalar çıktı, bazılarımız okulu bırakmak zorunda kaldı. Ve yıllarımız, bu kalıplara bağlı kalmaktan dolayı boşuna, kaybolup gitti.”
Yaklaşık üç saat süren programın sonunda benim öğrendiğim çok şey oldu eminim salonu dolduran diğer insanlar da benim kadar faydalanmışlardır bu söyleşiden ve Aysın Esen’den. Derin bilgilerin saklandığı program verimli geçtiği kadar, anlamlıda geçmişti.
Bu programdan sonra gençliğe inancım bir kez daha canlandı, ümitsizliğe kapılmaktan kurtulup, gelecek günlere daha mutlu bakmaya başladım. Ve her şeyin sadece çalışmakla olduğuna karar verip, emeğe saygının gereği onu bir kez kutlamak için kulise gittim. Ve orada yeşil gözlü eşi, vokalisti, Randy Kartiganer tanıştım ve şunu söyledim kendisine: “Yetenek, çalışmak ve her başarılı erkeğin yanında akıllı bir kadın vardır, müzikten anlayan!”
Neslihan Minel