Savaşlar, sanat yapıtlarını yok ettiği kadar yeni eserlerin ortaya çıkmasını da sağlamıştı. Bu zorluklardan çıkan sanat dalları da vardı.
Talan olan müzeler, yakılan eserler, yağmalanan kütüphaneler resimlere, heykellere konu olmuştu.
Zorunlu göçlerle beraber kültür ve sanat akımları da başka topraklara taşınmıştı. Bu da sanatı kendi kültürüyle beslemesini sağladığı kadar başka kültürlerden etkilenmesini de sağlamıştı. Bu kültürler ileri ki yıllarda kitaplara, öykülere konu olmuştu. Katliamlar ve göç kültürlere eklentiler katmış, savaşlardaki yıkım ve yok oluşlar resimlere yansımıştı. Bunlardan biri de Picasso’nun, Guernica tablosuydu.
Guernica, 1937 yılında yapıtlığı siyah beyaz, yağlı boya çalışmasıydı. II. Dünya savaşını anlatan resim 3.49x 7.80 boyutundaydı. Şu an İspanya’da olan resim bütün dünyayı gezdiği için epey yıpranmıştı.
Parçalanmış boğa, at, kol gibi imgesel şekiller, savaşın ne kadar vahşi bir şey olduğunu anlattığı kadar yukarıda duran lamba şeklindeki göz, aydınlanmayı anlatıyordu.
At, halkı temsil ediyordu, elinde silah yoktu, tam tersine sırtında saplanmış mızrak vardı. Bu da halkın savunmasızlığını anlatıyordu. Atın suratı, dili insanı anımsatıyordu. Haykırarak bağırıyor, acı çekerek bakıyordu. Çiçek, umudu temsil ettiği için küçük yapılmıştı. Boğanın yüzünde felaketin ve yok oluşun izleri vardı. Güvercin barışı temsil ediyordu.
Bu anlamda incelendiği zaman resmin genel metaforunda dram vardı. Çünkü çizgiler acı yüklüydü.
Resim, kübizme uygun olarak yapılmıştı. Kübik şekillerle sanattaki savaşın ne kadar acı bir şey olduğunu öğretiyordu.
Guernica şehrinin bombalanması tablosunu gören Nazi askeri; “Bunu siz mi yaptığımız” dediği zaman; “Hayır, siz yaptınız” diyecek kadar cesurdu Picasso.
İspanya’da dünyaya gelen Picasso’nun Guernica tablosu gibi Ağlayan Kadın, Avignonlu Kızlar, Güvercinli Çocuk gibi ünlü eserleri de vardı.
Avignonlu Kızlar’la Fransa’nın en ünlü kübist sanatçıları arasına girmeyi başarmıştı.
2005 yılında Sabancı Müzesi’nde eskiz çalışmalarını incelemiş, kübizmin onun kaleminde ne kadar güçlendiğini görmüştüm.
Resme toplumsal konular ektiği kadar kültür anlamında da çok şey katmıştı. Picasso çalışmalarıyla dönemin sorularını işlediği kadar olaylara farkı bir bakış açısıyla bakmayı da becermişti.
Öğrencilik yıllarında uyumsuz bir öğrenci olan Picasso; “Sadece resim yapmak için resim yapıyorum” dese de çalışmaların da mesajlar vardı. Bu mesajlarla insanlığa hizmet etmişti.
Kadın figürleri üzerinde çalışmış, otoportlerini çizmişti. Geometrik şekiller üzerinde de çalışmıştı.
Kübizmin öncüsü olmakla beraber daha sonra klasizme dönmüştü.
Onun çalışmaları dokuz devreye ayrılıyordu. Mavi, pembe dönemler gibi…
Savaştan sonraki yıllarda ruh halinde depresyon hâkimdi. Kardeşinin ve arkadaşlarının ölümünden sonra korku basmıştı. Bu da resimlerine acı olarak yansımıştı. Bu anlamda eserleri gizli imgelerle doluydu.
Seramik, baskı, heykel alanlarında da eserler veren sanatçı, birçok kapak resmi çizmişti. Ağlayan Kadın, birçok kitaba desen olmuştu.
Büyük sanatçılar gibi onun da en büyük şansı ailesiydi. Babasının resim öğretmeni olmasından dolayı, yeteneği erken yaşta keşfedilmiş bu alanda kendini yetiştirmişti. On beş yaşına gelince ismini duyurmuş ve İspanya’nın en büyük sanatçıları arasına girmeyi başarmıştı.
- yüzyılın en büyük sanatçılarından biri olmasını çok çalışmaya borçluydu.
91 yaşına kadar yaşayan Picasso arkasında unutulmayacak eserler bırakmış, Guiness Rekorlar Kitabı’na girmeyi başarmıştı.
25 Ekim 1881 yılında Málaga’da da doğan Pablo Picasso’yu saygıyla anıyorum…
Neslihan Minel