İnsan bazen hayallerini gerçekleştirmek için ciddi kararlar alır. Alınan kararlar bazen olumlu sonuç verir yani şans yaver gider ama bazen de hayal kırıklığı ile sonuçlanır. Bazen hayat alınan kararların yanlış olduğunu bize işaretlerle gösterir, yani uyarı verir ama biz anlamayız. Artık bir kararımız vardır ve ne kadar karşımıza aksilik, gariplik ve kafamızı karıştıran şeyler çıksa da vazgeçmeyiz, bir şekilde doğru yaptığımıza inanırız ve hayatımızı etkileyecek bu kararı yaşanması gereken bir deneyim olarak görürüz. “Yaşanması gerekiyormuş, yaşanılacakmış.” deriz. Bu sadece içimizi ferahlattığımız bir telkindir.
Judy, hayatı için aldığı ciddi kararın sonucunda ağır bir hayal kırıklığı yaşamasına bir telkin bulamıyordu. Kızını sürüklediği bu zor günleri düşündükçe de daha fazla üzülüyordu. Yaşadığı bu garip hikâyenin en başında karşılaştığı gariplikler ve işaretler aklına bir bir geliyordu. Çok sevdiği kırmızı arabasını sattıran Samuel’in söz verdiği yeni arabayı uzun süre sonra alması ve adına geçirmemesi, nikâh şekerlerinin iptal edilmesi, alyans yüzükte tarihin yanlış yazılması, nikâh şahidinin geç kalması ve başka birisinin şahit olması gibi ters giden şeyler belki de Tanrının bir uyarısıydı. Judy, aksilikler aklına geldikçe karşılaştığı tuhaflıkları hatırlıyor daha çok mutsuz oluyordu. Samuel’in sağlığı konusunda yalan söylemesi, ağır bir kalp hastası olduğunu yengesinden öğrenmesi, yaşadıkları evin kira değil arkadaşına ait olması, varlıklı gösterdiği hayatında gerçekte cimri bir yaşantı sürmesi, on altı yıl önce boşandım dediği karısından daha yeni boşanmış olması gibi yalanlarla dolu bir adam olduğu ortaya çıkmıştı. Judy için bu garip hikâye devam etmeyecekti.
***
Xenon, başka bir şehirde yaşayan annesini ziyaret için havaalanına gitti. Tabii yine onu Samuel götürmüştü. Toplu taşıma kullanmamasının sebebi ya gerçekten geri zekâlıydı, toplu taşımayı nasıl kullanacağını öğrenememişti ya da babasını dibine kadar kullanan kurnaz aptallardan biriydi. Samuel eve döndüğünde oğlu da arkasından eve girdiğinde Judy gözlerine inanamadı. Bu çocuk tam bir geri zekâlıydı, uçağı kaçırmıştı. Ülkeye geldiğinden beri kaçırdığı üçüncü uçaktı. Bir ayda kaçırılan tam üç uçak. Ya babasıyla dalga geçiyordu ya da Judy’ye gitse de “bak ben yine buradayım gitmeyeceğim” mesajı veren deli oyunları yapıyordu. Babası maddi manevi zarardaydı. Judy sadece çocuğun geri zekâlılığına içten içe gülüyordu. Biran önce bu evden kurtulmalıydı. Aptal dingo çocuktan ve yaşlı bencil babası Samuel’den de kurtulup uzaklaşmalıydı.
Judy, öncce Bella ile konuştu. Yaşadıkları durumu anlatırken kendisini tutamayıp ağlamıştı. Bella da ağlamıştı ve annesine sözlü söylemese de ağır bir travma yaşadığı belliydi. Mutlu olacağı güzel ve rahat bir hayat hayal ederken birden bire her şey kararmıştı. Annesinin kararı ile tüm arkadaşlarından mahallesinden okulundan ayrılmıştı. Şimdi yine bir ayrılış mı olacaktı? Küçük yüreği bunu nasıl atlatacaktı? Judy, okulundan ve arkadaşlarından ayrılmayacağını sadece evlerini değiştireceklerini söylediğinde Bella rahatlamıştı ama bu süreçte okul başarısının düştüğünü görmek Judy için ayrı bir mutsuzluk olacaktı.
Judy, kendisini suçluyordu. Yaşadıklarından, doğru olmayan bir seçimden, hayatını tepe taklak eden adama inanmaktan kendini yargılıyordu. Durumu üzücüydü ama kararını çoktan vermişti ve artık gitmeye hazırdı. Samuel televizyon izlerken kanalı durdurdu ve karşısında bitkin ve zavallı görünen yaşlı kocasına tüm hislerini anlattı. “Ben gidiyorum Samuel!” dedi. Samuel sadece gözlerine baktı, hiç konuşmadı. Judy devam etti: “Artık bu şekilde ilgisiz ve mutsuz devam etmek istemiyorum. Ben mutsuz olmak için seninle evlenmedim. Bir ev bulur bulmaz buradan gideceğim. Senden ayrılıyorum Samuel.” Judy bir şey demesini bekledi: “Bir şey söylemeyecek misin?” Samuel yerinde kıpırdandı: “Sen zaten kararını vermişsin! Söyleyecek bir sözüm yok.” dedi ve daha fazla konuşmak istemediği, koltuğuna tekrar uzanmasından belliydi. Judy, son bir defa ifadesizce yatan adama baktı, içinden onun için kötü şeyler dileyerek odasına gitti. Yüreği acıyla ağlıyordu, gözleri kararmıştı. Biran önce eşyaları toparlayıp bu evden gitmeliydi ve kızıyla sığınacakları bir ev bulması gerekiyordu.
Bir ay kadar olmuştu Judy, kızının odasında uyuyordu. Kendi evinden getirdiği tüm eşyasını kolilemişti, koliler evin her yerindeydi. Samuel, televizyon seyrederken yattığı yerden Judy’yi sadece seyretmişti. Karısının gideceğine sanki inanmıyordu. Bir defa bile elinden tutup “Dur, ne yapıyorsun?” bile demedi. Demek ki o da yalnızlığına geri dönmek istiyordu. Oğlu için gerçekleri söyleyen karısının sözlerini reddetmiş, hakaret olarak düşünmüştü. Oysaki oğlunun hatalarının o da farkındaydı ama kabul etmek istemiyordu. Biricik oğlu karşısında çaresiz kalmıştı.
Judy bir cumartesi günü Bella’yı babasına gönderdikten sonra nakliye kamyonunu çağırdı ve kolilemiş olduğu eşyalarını toplattı. Kiraladığı küçük ama güzel bir eve eşyalarını taşıttırdı. Samuel evde yoktu ona sadece bir mesaj atmıştı: “Bugün taşınıyorum.” Karşılığında hiç cevap gelmedi. Oğlu Xenon evdeydi ve nakliyeciler eşyaları taşırken salondaki koltukta ayaklarını yukarıya dikmiş vaziyette elinde telefon bir kadınla konuşuyordu. Kadının cırtlak sesini Judy duymuştu. Bu çocuk istediğini başarmıştı ve şimdi de evden kolilerle çıkan adamları seyrediyordu.
Judy, hiçbr şey unutmamak için evin içinde dolaşıp durdu. Samuel’in kendi eşyalarını bıraktı, zaten pek bir şeyi yoktu. Kırk yıllık koltuk ve yemek masası takımından başka her şey Judy’ye aitti. Bu evi kendi eşyaları gelince sıcak bir eve dönüştüren Judy, kendi eşyalarını çıkarınca ev yeniden soğuk ıssız bir eve dönüşmüştü. Ev sanki bomboştu. Kapıdan çıkarken son defa büyük hayallerle geldiği eve mutsuz bir şekilde baktı. Olması gereken buydu, hayat çok kısaydı, bu evde çok mutsuzdu ve yaşayamazdı.
Tüm eşyalar nakliye kamyonuna yüklendikten sonra koltukta uzanan Xenon’a Judy seslendi: “Ben gidiyorum” dedi. İşte bu vedanın ne kadar yanlış olduğunu Judy daha sonra anlayacaktı. Bunlara sebep olan zehirli akrepin elini sıktığı için çok pişman olacaktı. Keşke ona kapıdan çıkarken şöyle bağırsaydı: “Şimdi mutlu olabilirsin senin yüzünden gidiyorum, domuzun oğlu domuz.” Judy bu sözleri söyleyemediği için hep pişman oldu. Her ne yaşandıysa yaşansın Judy, ayrılış anında iyi niyetli davranarak çocukla ayrılmıştı.
Yeni evine gidip eşyalarını yerleştirirken Samuel’in giysi dolabında ceketlerini unuttuğunu fark etti. Toplam yirmi adet ceketi orda kalmıştı. Hemen gidip almak istedi ama geç olmuştu. Samuel’e mesaj attı, eşyalarını aldığını, taşındığını ama ceketlerinin dolapta unuttuğunu yazdı. Sabah eve girip alacağını ve anahtarı güvenliğe bırakacağını da ekledi. Samuel ise sadece “tamam” cevabını vermişti.
Sabah olduğunda Judy ilk iş ceketlerini almaya gitti. Evin kapısına gittiğinde kapının üç yerden de kilitli olduğunu fark etti. Samuel asla kapı kilitlemezdi. Tatile bile gittiklerinde sadece kapıyı çekip gitmişti. Çok ilginç ki alt alta üç farklı kilidi olan kapı üç yerden de kilitliydi. Kapının her kilidini Samuel neden kilitlemişti? Judy eşyaları aldığı için mi öfkelenmişti? Oysaki sadece kendisine ait eşyaları almıştı. Xenon, bunu bilmediği için babasına Judy nin her şeyi alıp götürdüğünü mü söylemişti? Hırsız konumuna mı düşmüştü? Belli ki böyle bir konu geçmişti? Zavallı Samuel, halıları, paspasları, kurutma makinasını Judy’nin taksitle kendi kartıyla ödediğinin ve hala ödemeye devam ettiğinin bile farkında değildi. Samuel’in nesi vardı ki iki üç adet eski püskü eşyası, yağlı kafa kokan kırk senelik koltuk takımı, ahşabı sökülen yemek masası takımı ve kırık sandalyeleri, eski mutfak masası, iflas edilen restoranın yemek tabakları ve bardakları. Judy evden çıkarken Samuel’e ait bir toplu iğne bile almamıştı. Ama Xenon, babasının evine yıllar sonra geldiği için Judy’nin taksitle aldıklarını bilmiyordu babasının eşyası zannedip, Judy’nin her şeyi alıp götürdüğünü zannediyordu. Samuel de zavallı salak oğlunun söylediklerine boyun eğmiş ve güvensizlikle kapı kilitlenmiş olabilirdi. Bu durum da Judy için bir hakaretti. Judy üç kilidi de açtıktan sonra üzülerek içer girdi ve giysi dolabından ceketlerini aldı. Biran önce oradan kurtulmak istiyordu. Kapıyı onların kilitlediği gibi kilitledi ve güvenliğe anahtarı bıraktı. O anda ne kadar özgür olduğunu hissetti, her gün boğulduğu kafesten artık kurtulmuştu. Samuel’e mesaj attı ve ceketlerini aldığını, başka hiçbir şeye dokunmadığını, kapının her yerden kilitli olması onu çok rencide ettiğini, bunları hak etmediğini yazdı. Bu mesaja karşılık Samuel hiç cevap vermemişti ve daha sonra da hiç aramadı.
Bella yeni evine on gün sonra gelmişti. Yüksek bir binanın onuncu katında küçük ama güzel bir dairede Bella’nın okulu bitene kadar kalacaklardı. Bella, içindeki üzüntüsünü hızlı bir şekilde bastırıp yeni evine alıştı. Annesi ile birlikte geçirdiği iki kişilik yaşam onu daha çok mutlu ediyordu, tıpkı eski günlerdeki gibi. Judy de Bella’nın yaşadıkları garip hikayeden etkilenmemesi ve unutması için elinden geleni yaptı. Hayat inişli çıkışlıydı ve hızlı bir inişten sonra anne kız yavaş yavaş yukarıya doğru çıkıyorlardı. Daha mutlu ve huzurluydular.
Judy, içinde bastırdığı üzüntüsünü ve öfkesini kolay atlatamıyordu. Düşüncelerinde yaşadıklarını anlamlandırma, nedenlerini sorgulama ve Samuel’in neden hiç aramadığıydı. Samuel onu hiç aramamıştı. Ya Judy onu terk ettiği için kızgınlıktan aramamıştı, ya da sorumsuz kişiliği ile miras peşine düşen salak oğluna inandığı içindi. Her ne olursa olsun en başında bu hikayeye başlarken Samuel Judy’ye söz vermemiş miydi? Onu hiç yalnız bırakmayacaktı, elinden tutacaktı, başını yasladığı omuz olacaktı. Samuel bunların hiçbirini yapmamıştı ve günler aylar geçmesine rağmen hiç aramamıştı.
Bir buçuk ay sonra Judy, Samuel’i arayıp tek celsede davanın sonuçlanmasını istedi. Samuel onaylamıştı ve bir kafede buluşup zamanı kararlaştırdılar. Judy, kahvelerini içerken söylemek istediği her şeyi söyledi ve rahatladı. Sözleriyle intikamını almıştı ve Samuel onu sadece dinledi. Çünkü karşısındaki kadın doğruyu söylüyordu. Judy, hislerini ve mağduriyetini dile getirdikten sonra bir daha karşılaşmamak üzere Samuel’den ayrıldı. Dava aynı gün tek celsede bitmişti. Herkes kendi hayatına devam edecek olsa da Judy, bu garip hikayenin en acı mağduriyetini hissetmişti. Ancak biliyordu ki hayatının her mağduriyetinde olduğu gibi yeniden ayağa kalkacaktı. Hem de daha güçlü olarak.
Judy, şunun için dua ediyordu: “ Bundan sonraki hayatımda kötü günler olmasın ve kötü insanlar karşıma çıkmasın ve şimdiye kadar benim ruhumu yaralayan kişiler en beter günlerini yaşasın. Tanrım onları sana havale ediyorum. Pişmanlıklarından kahrolsunlar. Amin.”
Judy, bu duasının kabul olduğunu, daha sonra alacağı haberlerden anlayacaktı.
Tanrı ilahi adaleti gerçekleştirir.
*Son*
Gerçek bir hikâyeden uyarlanmıştır
Nevriye Gürel
Ekim 2023