Bir ay geçmişti, Judy’nin kafasında bir sürü düşünce vardı. Samuel ile sohbetlerinde aklındaki sorulara cevaplar arıyordu. Bazılarını buluyor bazılarını Samuel’in kendisi hakkında çok fazla bir şey anlatmak istemediğini düşünerek sorgulamaktan vazgeçiyordu. Canını en fazla sıkan şey ise hala kiralık arabayı kullanması idi. Bu arabayı kullandıkça yenisi alınamayacaktı ve bundan dolayı her gün kaç para tükettiğini bilmediği emaneti iade etmeye karar verdi. Teslim etmeden önce aracın iç dış temizliğini yaptırması, full depo benzin doldurmak zorunda kalması ve kiralama şirketinin bulunduğu adresin saçma sapan bir yerde olması, Judy’yi daha da kızdırmıştı. Boşuna onca para ödemişti. Yeni araba alınacak sözüne kanarak çok sevdiği kırmız arabasını satmıştı ve şimdi çok pişmandı. Canı sıkkın bir şekilde Samuel’i aradı ve kiralık arabayı iade ettiğini söyledi. Bu durum karşı tarafın hiç hoşuna gitmedi. Tartışmışlardı.
***
Güzel hayallerle çıktığı yolda kendisini mutsuz hisseden Judy, karşılaştığı ufak tefek sorunları, her çiftin yaşayabileceğini düşünerek kendisini rahatlatıyordu. İki insan birbirlerini daha fazla tanımaya çalışıyordu, hepsi bundan ibaretti. Farklı kültüre sahip, farklı yörelerin insanları ayrı düşüncelere, fikirlere sahip olabilirdi. Ama verilen sözlerin tutulmaması, doğruların söylenmemesi, sorulan sorulara cevap verilmemesi çok can sıkıcıydı. Bir ilişkinin en sağlam tarafı güven duygusu ile ayakta kalması değil miydi? İşte Judy, bu güven duygusundan çok emin değildi, çünkü Samuel hastalığını ondan gizlemişti, kendi evim dediği rezidanstaki dairenin arkadaşına ait olduğu ortaya çıkmıştı, araba alacağını söylediği halde aylar geçmiş hiçbir kıpırdama olmamıştı. Judy, dua ediyordu ki eğer Samuel ile evliliğinde mutsuz olacaksa, olumsuz bir şeyin gerçekleşmesi ile bu ilişkinin en kısa zamanda bitmesiydi.
Judy, havanın kararmasıyla rengi koyulaşan durgun denize baktı. Sonra gözlerini karşısında duran Samuel’e çevirdi.
“Düşüncelerim çok karışık Samuel. Bana sanki doğruları söylemiyorsun. Sana nasıl güveneceğim söyle? Üzülmek istemiyorum. Bugün, şimdi vazgeçebiliriz?”
Samuel, sinirleri bozuk bir ifade ile Judy’ye baktı: “Saçmalama Judy, ne oldu ki böyle söylüyorsun? Hastalığımı söylemediğim için mi? Konu araba ise birkaç kişi ile görüştüm, cevap alamadım, en kısa zamanda bu işi çözeceğim.”
“Bak, Samuel, ben sana en başında söyledim. Hayatımı güzelleştireceksen beni mutlu edeceksen gel demiştim. Lütfen bana dürüst ol.”
“Hayatım, canım, neden böyle olumsuz konuşuyorsun?” Samuel’in bakışlarında sanki bir donukluk vardı. “Bana güvenmeyeceksen bu iş zaten olmaz.”
“Samuel, seni çözemiyorum. Bana lütfen doğruları söyle, yapamayacakların için söz verme. Benim tek istediğim bundan sonrasında mutlu olmak.”
“Gel buraya Judy.” Samuel Judy’yi kolundan tutarak kendisine doğru çekti ve sıkı sıkı sarıldı. “Bana güven Judy, çok güzel olacak, birlikte mutlu olacağız. Yeni evimizde huzurla yaşayacağız. Her sabah sahile gidip spor yapacağız, seyahatlere gideceğiz, sen nasıl istersen öyle olacak.” Judy, huzur veren sesin tınısında ve kendisini sıkıca kavrayan kolların arasında rahatladı. Bu kollara ihtiyacı vardı. Bu sese ihtiyacı vardı. Akşamın serinliğinde ve hayatının yalnızlığında ruhunu saran bu sıcaklığa ihtiyacı vardı. İnanmak ve güvenmek istiyordu. Sığınmak istiyordu.
***
“Hayatım, seni evin arkasındaki ücretli otoparkta bekliyorum.” Samuel’in rahatlatan sesi heyecanlı geliyordu. Judy, kendisini ne beklediğini biliyordu. Söz verilen araba nihayet gelmişti. Otoparka gittiğinde dev bir kuğu gibi önünde duran beyaz arabayı gördü. Çok güzeldi, böyle olacağını hiç tahmin etmemişti. Oysaki küçük bir araba da olsa yeterdi.
“Hayatım, bu araba senin, işte anahtarı! Güle güle kullan canım.”
Judy, kendisine uzatılan anahtarı alırken, bir işi başarmış gibi gerinerek duran Samuel’e sarıldı. “Teşekkür ederim Samuel. İlk defa birisi benim için bu kadar büyük bir şey yapıyor.” Kulağına fısıldadı, çok mutlu olmuştu. Koltuğa oturduktan sonra içerisinin ne kadar konforlu olduğunu gördü, mutlu oldu, sonra da yavaşça kontağı çevirdi. Arabayı çalıştırmıştı, alışması için de biraz kullanması gerekiyordu.
“Hadi, küçük bir tur atalım canım” dedi Samuel.
Büyük caddeyi geçtikten sonra sokakların arasında dolaştılar. Judy ilk defa büyük bir araba sürüyordu, cipe benziyordu. Kalbinde küçük kelebekler vardı sanki. Heyecandan alnı ve avuç içleri terlemişti. Fakat iyi hissediyordu. Beş on dakika kadar zaman geçirdikten sonra:
“Bu turu bitirmemiz gerek, çünkü Bella beni merak eder.” dedi Judy.
“Tamam hayatım. Beğendin mi arabanı?”
“Çoook cevap verdi Judy. Teşekkür ederim Samuel. Şimdi sen eve nasıl gideceksin?”
“Taksiyle giderim canım. Sen beni düşünme.”
“Peki” dedi Judy. Arabayı park ettikten sonra vedalaştılar. İkisi de mutluydu.
***
Judy, babasını evden almaya giderken çok heyecanlıydı. Bu heyecanının iki nedeni vardı. Birincisi, büyük beyaz kuğuyu andıran güzel arabasını babasına gösterecek olması, ikincisi ise gidecekleri yerde babasının ilk defa Samuel’i görüp tanışacak olması. “Babam acaba ne düşünecek? Samuel ile aramızdaki yaş farkını anlayacak mı, bunu problem eder mi? Ya görüşme olumsuz geçerse? Ya bir problem olursa? Babam da aksi ihtiyarın tekidir, ayrıca patavatsız cümleleri de vardır. Ama yapabileceğim bir şey yok, çünkü bu tanışma gerçekleşmeli.” Judy tüm bu düşünceler içinde apartmanın önünde durdu, babası onu bekliyordu.
“Hoş geldin babacım.”
“Hoş buldum kızım. Nasılsın?” babasının bakışları arabanın içinde geziniyordu.
“İyim babacım, arabamı beğendin mi?”
“Çok güzel kızım, güle güle kullan. Hayırlı olsun.”
Judy, teşekkür ettikten sonra yola koyuldu. Babasının sorduğu sorulara kısa cevaplar vermeye çalışıyordu. Hayatını birleştirmeye karar verdiği insanla babasını tanıştıracak olması onu germişti. Bu durumlardan hiç hoşlanmıyordu. Çok fazla konuşmak istemiyordu. Her şeyi herkesi beğenmeyen babası, Samuel’den hoşlanacak mıydı, hoşlanmazsa buluşmadan sonra ona ne diyecekti? Off ki ne off?” Judy’nin kafası karmakarışıktı.
Güzel bir hotelin restoranına gittiklerinde, Samuel bir masada oturmuş onları bekliyordu. Beyaz gömlek giymiş olması, Judy’nin hoşuna gitmişti. Onu daha fazla genç gösteriyordu. Babası Samuel ile tokalaşırken her ikisinde de küçük gülümseme olduğunu gördü. Bunu görmek hoşuna gitmişti. Yolda gelirken babasının düşünceleri hakkındaki tedirginliği Samuel’i görünce geçmişti. Rahattı. Karşısında dinlediği huzurlu ses tonu, ona iyi gelmişti. Babası yemeğini yiyor, Samuel’e sorular soruyor, Samuel de tatmin edici cevaplar veriyordu. Her şey yolundaydı.
“Judy ile hayat yoluna birlikte devam etmeye karar verdik. Judy ve kızı Bella’ya en iyi şekilde güzel bir hayat sunacağımdan emin olun. Judy’yi prensesler gibi yaşatacağım. Sizin de onayınız olursa en kısa zamanda birlikteliğimizi resmileştirmek istiyorum.” Samuel, rahat konuşabiliyordu. Judy’nin babası, suyundan bir yudum aldıktan sonra cevap verdi:
“Siz kararınızı vermişsiniz. Benim söyleyecek bir sözüm yok. Çok mutlu olmanızı isterim. Siz de yıllarca yalnızmışsınız, Judy de öyle. Hayat çok kısa, güzel yaşamaya herkesin hakkı var. Özellikle Judy, tek başına yaşamın en zor zamanlarını atlattı, ona çok destek olman gerekiyor. Umarım çok mutlu olursunuz.”
Judy, babasının iyimser düşünceleri için gülümsedi, mutlu olmuştu. Hep birlikte kadehlerini tokuşturdular. Judy, güzel ve mutlu bir hayatın başlangıcında olduğunu hissediyordu.
***
“Nikah şahidim olur musun?” Suzanna, çikolata kutusundan çıkan küçük beyaz notu görünce ağlamaya başladı, çok duygulanmıştı. Judy, arkadaşının gözyaşlarına sebep olduğu için Suzanna’ya sarılıp onu öptü.
“Çok teşekkür ederim, benden bunu istemen beni çok duygulandırdı Judy.” dedi Suzanna burnunu silerek.
Judy, gülümseyerek cevap verdi: “Etrafımdaki insanlardan evliliğinde mutlu olan tek kişi sensin. Bu nedenle seni seçtim, senin gibi güzel bir evliliğim olsun ve ömrümün sonuna kadar mutlu ve huzurlu olayım.”
“Çok haklısın Judy, nikahta keramet vardır derler ya, şahit de önemli tabii. Dilerim ki senin için bundan sonrası harika olur.” Suzanna, Judy’ye sarıldıktan sonra çikolata kutusunu açmaya koyuldu. Unutulmayacak anlardan biriydi.
***
“Bir hayat bir insanla nasıl geçer? İki insan birbirini kırmadan, gücendirmeden mutlu yaşamayı nasıl başarır? Evlilikte huzurlu olmak için ne yapmak gerekir? Doğru insanı nasıl bulursun? İkinci şans denen şey insanlara her zaman gelir mi? Belli bir yaştan sonra yalnız olmak mı yoksa birisiyle yaşamak mı daha rahat bir hayatı verir? Birlikte yaşadığın insanın senin değerini çok iyi bilmesi için ne yapmalısın?” Bu sorular her insan için değişik cevaplar alınan, verilen, duyulan sorulardı. Judy, düşünüyordu, içinde umudu vardı. Kızı Bella’ya iyi bir okul, büyük bir evde kocaman oda, daha kaliteli bir hayat sunuyordu. Bella, “annecim sen nasıl mutlu olacaksan ben yanındayım” demişti. Sorun yoktu. Judy, kızıyla Samuel’in evine yerleşecekti, giysilerini toparlamaya başladı. İçi eşya dolu her bir koli üst üste dizildikçe, Judy’yi yeni hayatı için daha fazla heyecan sarıyordu. Samuel’in evine yakın bölgede yeni işine başlayacağı için işinden istifa etti. Yıllarca çalışmanın hakkı ile alacağı tazminatla birikmiş borçlarını kapatacaktı. Ayrılacağı mahallede ve çevresindeki insanlarla vedalaşmaya başladı. İçinde hafif bir üzüntü duyuyordu ama mutlu olacağı hayatı düşündükçe heyecanlanıyordu.
Çok az kişinin katılabileceği nikah gününde giyeceği beyaz elbisesini, ayakkabısını, çantasını satın aldı. Konuklara verilecek küçük hediyeleri sipariş etti. Zaman daralmıştı. Önemli günde yanında bulunup ona yardımcı olacak birisine ihtiyacı vardı. Çok samimi olduğu iki kız arkadaşına bunu teklif edemezdi çünkü ikisinin de küçük çocukları vardı ve çocuklarını bırakacak bir yer yoktu. Suzanna ise zaten nikah şahidi olacaktı ve yaşlı akrabanın nikah salonuna gelmesine yardımcı olacaktı. Judy, üniversite arkadaşı Kamelya’yı düşündü. Üniversiteden beri görüştüğü, birbirlerinin hayatlarını bilen iki iyi arkadaştılar. Acaba vakti olur muydu? Kamelya, kendisinden habersiz kumar borcu yüzünden evini satan kocasından yeni ayrılmıştı. Bir nikaha destek için psikolojisi iyi sayılır mıydı? Judy, arayıp şansını denedi ve Kamelya, hemen cevap veremese de teklifi kabul etti. Nedime de hazırdı. Bundan sonra zamanı beklemek ve son hazırlıkları tamamlamak gerekiyordu.
***
Samuel, lacivert kadife kaplı kutuyu açtı ve içindeki yüzüğü Judy’ye uzattı. Güzel bir pırlanta taşı olan yüzük pırıl pırıl parlıyordu. Hayatında hiç evlenme teklifi almayan Judy, bu anın daha farklı olmasını istemişti. İçinde buruk ama tatlı hislerle yüzüğü eline aldı ve parmağına taktı. Yüzük küçük gelmişti, değiştirilmesi gerekiyordu. Samuel’i öperek teşekkür etti. Samuel, bu sefer kırmızı kadife kaplı kare bir kutu çıkardı. Altın bir kolye ve bileklik takımı çok güzeldi. “Bu sana evlilik hediyem.” Dedi Samuel. Judy, şaşkınlıkla ona bakıyordu. “Hiç gerek yoktu canım, zahmet etmişsin.” dedi.
Altın kolyeyi boynuna takmaya çalışan Samuel: “Sen çok daha iyi şeylere layıksın hayatım.” diyerek Judy’yi alnından öptü. Sıra evlilik yüzüklerine gelmişti. Judy, nasıl bir şey olduklarını hiç bilmiyordu, çünkü Samuel onları altın dükkanı olan bir arkadaşından satın almıştı. Avucunun içinde duran iki halka yüzüğü Judy’ye doğru uzattı. Sade klasik iki altın halka yüzük… Samuel yüzüklerin her ikisine de iç taraflarına isim ve tarih yazdırmıştı. Judy, kendisine ait olanı eline aldı ve içine baktı. “Samuel 2012” yazıyordu. Judy, gözlerine inanamadı ve tekrar dikkatlice baktı. “Samuel 2012”. Judy önce yutkundu sonra gülümsedi: “Samuel, farkında mısın yıl yanlış yazılmış. 2011 yılındayız. Senin yüzüğüne de bakayım.”
Samuel, hem çok şaşırmış hem de hatadan dolayı büyük bir utanç duymuştu. “Judy 2012”
“İnanamıyorum Samuel, bu yüzükte de yanlış yazılmış.” Samuel gözlüklerini takarak dikkatlice baktı. Sonra hiç istifini bozmadan yumuşak ses tonuyla: “Judy, tarihin ne önemi var. Merak etme hayatım, biz birbirimizi biliyoruz. Önemli olan mutlu olmamız. Bunlar düzeltilecek şeyler.” Judy’yi rahatlatmaya çalışıyordu. Fakat Judy isyan etmişti:
“Canım biliyorum ama neden böyle olsun ki? Bunu yazan hangi akılla yazmış olabilir? Ne kadar saçma bir durum? Hangi yılda olduğumuzu bilmiyorlar mı bu insanlar?” Judy, bunun bir olumsuzluk olduğunu düşündü. Bu ikinci defa oluyordu. İlki ise merakla sipariş ettiği özel nikah hediyelerinin hazırlanamayıp zamanında gönderilememesiydi. Firma siparişini resmen göndermeyi unutmuştu. Apar topar bir günde hazırlanan basit başka hediyeler hazırlatmak zorunda kalan Judy, bu duruma çok üzülmüştü. Şimdi de yüzüklerin böyle olması can sıkıcıydı. Yıl 2011 idi, yüzükler bir sene sonrayı gösteriyordu. 2012… Derin bir nefes aldı ve başka bir aksilik çıkmaması için dua etti. Samuel’in göğsüne yaslandı, rahatlamaya çalıştı.
Devam edecek…
Gerçek bir hikâyeden uyarlanmıştır
Nevriye Gürel
Temmuz 2023