2000’li yılların başında üniversitede okurken, hocalarımız küreselleşmenin dünyaya damgasını vurduğunu ve bu yüzden süregelen devlet yapılarının ciddi bir tehdit altında olduğunu anlatırdı. Ulus-devlet düzeninin sonunun yaklaşmakta olduğunu öngörürlerdi. Bu görüş elbette bugün de geçerliliğini koruyor hatta belki gitgide yaklaşmakta olan sonun, bugünkü düzeni daha da saldırgan hale getirdiğini bile söyleyebiliriz.
Bugün son bir kaç yazımda bahsettiğim “net-neutrality” ve Bitcoin üzerine biraz daha ayrıntılı yazmak istiyorum.
Çok değil 20 yıl öncesinde cep telefonları hayatımıza yeni girmeye başladığı zamanlarda herkesi hayretlere düşüren bir buluştu. Zamanla hizmet kullanımı ve cihaz alımı ucuzladıkça iyice yaygınlaştı ve her cebe giriş yolu açıldı. Fakat teknoloji hepimizin tahmin edebileceğinden çok daha inanılmaz bir hızla ilerledi ve yaklaşık on beş yıl içinde telefonlar akıllandı. Ekranlar ve işlevler değişti, bir telefon ile yapabileceğiniz işlem kapasitesi ise tabiri caizse uzaya fırladı. Bugün hepimizin cebinde yerini garantileyen ve hala inatla adına telefon dediğimiz aletlere bu ismi kullanmaya devam etmek ise bence yüzyılın küçümsemesi. Artık cebimize gerçekten de dünyayı sığdırıyoruz; dünyayı sırtlanan Atlas’a 21. yüzyıl insanının bir göz kırpması olsa gerek.
Peki biz cebimizde gerçekten ne taşıyoruz?
Hiç kuşkusuz gelecek dünya düzenini taşıyoruz!
Öncelikle kabaca ulus-devlet nedir ona bakarsak; belirlenmiş sınırlar dahilinde, bir hükümet (yönetim) yapılanması ve tek hukuk sistemi ile bu sınırlar içinde aynı yasalara tabi olarak yaşayan dil, kültür ve soy birliğini sağlamış topluluklar için barış ve düzeni sağlamayı amaçlayan siyasi yapılanma modelidir. 1648 Westfalya anlaşması ulus-devlet fikrinin çıkış noktası olarak değerlendirilir. Bu antlaşma Avrupa’da özerk devletlerin kurulmasının önünü açmış, imparatorlukların vergilendirme sistemlerinin sonunu getirmiştir. Yani değişen düzen feodalizmden, özerk egemen sermaye dönemine geçiştir. Ulus-devletin önünü açan da paranın hangi elde toplanabileceğinin değişmesi olmuştur.
Şimdi buradan günümüze dönersek; son bir kaç ayda artan Bitcoin haberleri mutlaka dikkatinizi çekmiştir. Özellikle de Bitcoin’in dengesiz artıp azalan değerinin, yatırımcılar için nasıl bir tehdit ve/veya sahtekarlık olabileceğini anlatan haberlerden bahsediyorum. O zaman ilk önce soralım Bitcoin nedir?
Bit, bilgisayar sistemlerinde kullanılan en temel bilgi iletme birimi; coin ise madeni para anlamına geliyor. Bitcoin en yaygın olarak kabul gören bir kripto para birimi aslında, ilk olarak 2009 yılında kullanıma açılıyor. Kurucusu olarak Satoshi Nakamoto isimli biri görülse de, bu ismin bir takma ad olduğu genel olarak kabul ediliyor. Aslında kripto para birimi kurma fikri ilk olarak 1998’de bir mail grubunda ortaya atılıyor. Ana fikir; hiçbir merkezi otoritenin kontrolünde olmayan, üretimi ve işlemleri kriptoloji aracılığı ile yürütülecek yeni bir para birimi yaratmak. Yani altını baz alan para fikrine karşılık dijital işlem yetisini baz alan bir para sistemi kurmak. Fikir milenyuma girmeden önce ortaya atılsa da, kurulup gerçekleştirmesi 2009 yılını buluyor. Elbette Bitcoin’e alternatif başka kripto para birimleri de mevcut ama bugüne kadar en yaygın kabul ve kullanım Bitcoin’e ait. Temelde kripto para birimi fikri, dijital işlem kapasitesine bir değer biçerek, eski usul altın karşılığı para sistemine yeni bir anlayış getiriyor. Üstelik dünya üzerinde ne kadar altın madeni olduğunu bilmesek de, ne kadar işlem kapasitesi olacağını biliyoruz. 21 milyon Bitcoin’e ulaşıldığında işin bu arama/madencilik kısmı bitecek ve Bitcoin’in ondan sonraki değeri, arz talebin yanı sıra işlem yapma hızından gelecek.
Bir diğer önemli nokta da Bitcoin’in getirdiği üçlü muhasebe sistemi. Bu kısım meraklısı için: kısaca özetlersek; 1400’lere ve İtalyan Medici ailesinin bankacılık sistemine kadar; bir muhasebe defteri tek kişi tarafından tutuluyor, bu hem hataların hem de sahtekarlıkların önünü açıyor. 1400’ler de ikili sistem ortaya atılıyor ve aynı işlem için iki ayrı defter, iki farklı kişi tarafından tutulup sonrasında kıyaslanıyor. Bu bugün halen süren bankacılık sisteminin kabaca tarifi. Bitcoin ile yaratılan sistem de ise A kişisi B kişisine para gönderirken C kişisinin bu işleme tanıklık etmesini istiyor. C kişisinin tanık olduğu işlemi, minimum 6 kişi de bu tanıklığı matematiksel olarak doğruladığında işlem tamamlanmış oluyor. Üçlü sistem adı da buradan geliyor. Aynı defter, yani kanıt 3 kişinin elinde oluyor.
Bitcoin’de değer, kullanıcısı ve yapılan işlem kapasitesi arttıkça, artıyor. Dolayısıyla bu sisteme dahil olan her yeni kişi sistemin güvenilirliğini de arttırıyor. Bir de bireysel gizliliğe rağmen yapılan her işlemin kamuya açık olduğunu düşünürseniz, kontrol edilebilirlik unsuru bugünün bankacılık sistemine iyi bir alternatif oluyor. (2007 bankalar krizini hatırlarsanız; bankalar, krediler ve sigorta şirketleri arasında “üretilen” fonlar buharlaşıp yok olmuştu)
Şimdi buradan da “net-neutrality” yani internette tarafsızlık konusuna gelirsek; biz an itibari ile internetin kapısından içeri girmek için para ödüyoruz. Yani internet hizmet sağlayıcılarının (ttnet, superonline vb) bizim internette nereye girdiğimiz, hangi içeriğe ne kadar veri harcadığımızla ilgili bir belirleyici konumları yok. Evet yasakların ben de farkındayım ama bahsettiğim kısım o değil; üstelik hala hepimiz o yasakların kolayca nasıl delinip geçildiğini biliyoruz. Hatta delip geçtiğimiz noktalarda bile hız bakımından bir yaptırıma uğramıyoruz. Ancak internet tarafsızlığını ortadan kaldırarak, veri harcadığımız içerikleri metalaştırmak isteyen yeni bir kapitalist anlayış var. Trump bunun da başını çekiyor. Basitçe söylersek bundan sonra internet satın alım anlaşmaları örnek olarak şöyle olabilir; Google aylık 5 TL, Facebook 3 TL, Instagram 10 TL vb. Yani şu anki düzende sadece aylık abonelik için bir kalem ödeme yaparken; (abonelikler her ne kadar kotalı olsa da, hala kota içeriğe göre belirlenemiyor; maximum veri alışverişine göre belirleniyor) yakında bunun üzerine birkaç kalem ödeme daha yapmak zorunda kalacağız gibi görünüyor. Elbette artan ödemelerin yanı sıra; tarafsızlık kaybının sebep olacağı en önemli nokta internette tekelleşmenin mümkün kılınması olacak.
Peki neden ulus-devlet düzeni Bitcoin ile oluşturulan yeni sistemi dengesiz ve tutarsız olarak niteleyip, internet tarafsızlığını yok etmeye çalışıyor? Cevap aslında kendi içinde gizli.
Evet, Bitcoin henüz tamamen güvenilir ve tutarlı bir para birimi/düzeni değil orası kesin ama yıllardır süregiden iktisadi düzene bir alternatif olduğu da kaçınılmaz bir gerçek. Yani; ulus-devletin ekonomi yönetimine hem vergilendiremediği bir kazanç olarak hem de kontrol edemediği bir birim olarak ciddi bir tehdit.
Teknolojinin ulus-devletin temelini sarstığı bir diğer alan da adalet olsa gerek. Sadece son bir kaç ayda onlarca; tacizcisini, saldırganını internette ifşa eden bir sürü gönderi ile karşılaştık. Güvenlik güçlerinin yapamadığını/yapmadığını sosyal medyanın gücü ile başaran ve suçlu kişiyi davranışı sebebi ile toplum tarafından cezalandıran olaylara tanık olduk. (Örneğin kediye işkence eden asker, kadına eteği sebebi ile otobüste şiddet gösteren adam, taciz ettiği kadının ifşası üzerine yalvar yakar özür dileyip yeter diye inleyen adam.) Örnekler elbette çoğaltılabilir ama teknolojinin bu açıdan da ulus-devletin sözünü verdiği bireyi, barış ve düzeni koruma vaadi sarsılmış görünüyor.
Sonuç olarak ortada yepyeni bir ekonomik düzen önerisi var. Erişilemeyen adaleti teknoloji aracılığı ile arama olasılığı var. Bilgiye erişim kapasitesinin tamamen ortadan kaldırdığı fiziki sınırlar var. İnternetin kendine has bir dili ve kültürü olduğunu da kabul edebiliriz sanırım. Eh, geriye bir “soy birliği” kısmı kalıyorsa, orasını da gençlere bırakalım derim.
Sizce de yeni bir dünya sistemi karşılığında alabildiğine hırlayan ulus-devlet düzeninin çığlıklarını duymuyor muyuz?
http://www.karetekerlek.com/kursunkalem/bitcoin-net-neutrality
Ayşegül Ekinci