Sen hiç cahil insan gördün mü? Ben görmedim. Tanıdıklara sordum. Onlar da görmemişler. Sadece Bizim Sülo görmüş. Askerde gördüm dedi. Bizim bölükte cahil biri vardı. Aklımda yanlış kalmadıysa adı da Bilal’di. Hiç okula gitmemiş fukara. İzmir Kiraz’ın köylüğünden. Askere gelinceye kadar hep çobanlık etmiş. Cahil diye Ali Okuluna aldılar. Okuma yazma öğrendi. On sekiz ay patates soydu. On sekiz ay gece gündüz nöbete gitti. Nöbet dediysem de öyle göz önündeki yerlere göndermezlerdi. Marangozhane, Ordonat kademe, çamaşırhane, hamam kapısı bekletirlerdi. Bir kez bile şikâyet etmedi. Bir kez bile bana çok nöbet yazıyorsunuz diye yazıcıya itiraz bile etmedi. Ekmek veriyorlar ya, karnımız doyuyor ya, derdi. Gerisi fasarya…
Bilal okuma-yazmayı söktü. Cahillikten kurtuldu. Bilge mertebesine erişemedi ama otobüslerdeki yazıları okuyabilirdi. Yazamazdı ama kendisine gelen mektupları, nöbet listesini… Askerlikten terhis olduktan sonra sokak tabelalarını, resmi dairelerinkini veya dükkân tabelalarını da bir çırpıda okumayı sürdürmüştür.
Siz hiç cahil gördünüz mü? Acayip, şekilsiz ve çarpık çurpuk birinden söz etmiyorum. Sen gibi, ben gibi kulağı yerli yerinde… Eli, ayağı sağlam ortalama insanlar içinde diyorum? Okuduğum bütün özlü sözlerde, masallarda, hikayelerde cahil hep anlatıcının dışında başka birisidir. Sadece herkesin tanıdığı büyük ozan bir türküsünde “Cahildim dünyanın rengine kandım,” demişti. Hayret kendine cahil diyen birini ilk kez duyuyordum. O ozan kendine fukara da derdi, garip de… Ama türküye bakacak olursak cahillik gelip geçici bir şeymiş meğer. Aklımız başımıza gelince uçup gidiyormuş.
Siz hiç sözlerine şöyle başlayan birini duydunuz mu? Cahillikten nasıl kurtuldunuz? Çok okudum geçti. Doktora gittim, kendimi hocalara üflettirdim. Yaşadım, öğrendim ve ufkum aydınlandı. Ama bunun için gece gündüz çalıştım diyen birini duydunuz mu? Söyleyiverin bir zahmet. Belki bu fukaranın da keline merhem olur. Bir ben mi kalmışım zır cahil bu dünyada?
Siz karşınızdakinin cahil olduğunu nasıl anlarsınız? Ben anlayamam. Alnında yazmıyor ki görünce okuyayım. Kavun da değil ki koklayayım. Konuşmasından mı belli olur? Hiç sanmam. Televizyona çıkan koca koca profesörler gördüm. Hepsi bağlı oldukları kapının ve para aldıkları kişinin dilini konuşuyorlardı. Çok konuşan az cahil, az konuşan çok cahil dersem de ayıp olur. Bizim boş teneke çok çalar diye atalar sözümüz var. Biz adamın az konuşanını severiz. Hem az konuşacak, hem öz konuşacak. Duracak duracak yeri ve zamanı geldiğinde lafı tam gediğine oturtacak adamları…
Siz hiç ben cahilim diyen birini duydunuz mu? Hiç kitap okumadım diyen birini. Benim hayat felsefem yemek, içmek, …çmak, yatmak diyen birini soruyorum. Ben duymadım. Okumayı beş senede zor zor sökmüş ama sizinle Anştay’ın izafiyet teorisini tartışacak insanlar tanıyorum ben. Cahillik kendimizde değil başkasının üzerinde güzel görünen bir hırka bence. Biz değiliz, başkaları cahil. Bizim mahalle, bizim köy de değil. Bizim akrabalar içinde de yok. Biraz fazla ileri gittim galiba. Tamam, bizim köyün de cahili var ama azıcık. Bir hadi bilemedin iki elin parmaklarını geçmez. Lenger İbrahimleri herkes tanır. Çocuklarını hep okuttular ama kulak asma. Kızları Zeliha bile üniversiteye gitti. Onlar mı okulu okudu. Okul mu onları belli değil. Okumak cehaleti alırmış. Onların çocuklarında cehaleti de almadı, eşekliği de… Okusalar ne olacak? Bir gün insan içine karışmazlar. Düğünde oynamayı, bilmezler cenazede ağlamayı…
Ben mi? Neden cahil olayıyım. Hayat üniversitesini bitirdim ben. Kitap, gazeteden anlamam. Ama haberleri bir gün bile kaçırmamışımdır. Dünyada ne olup bitmiş takip ederim. Televizyon bulamazsam radyodan dinlerim. Arada bir gazete okumaya da hevesleniyorum ama elime alınca gönlüm dönüyor. Bir hoş oluyorum. Her şeyi babamdan öğrendim ben. Çekirdekten yetiştim. Bağcılıktan anlarım, zeytinden de… Bir buçuk sene jandarmalık ettim, Doğubayazıt’ta. İnsanın her türlüsünü gördüm. İyisini, kötüsünü, gencini, yaşlısını, fakirini, zenginini… Ben adamı bir bakışta gözünden tanırım. Değirmende ağartmadık bu saçları. Okumak iyidir ama fazlası da zarardır. Kafayı tırlatırsın. Eşeğe altın semer vursan yine de eşek…
Ekim 2019 – İzmir
Seyfullah