Bir ailenin tek çocuğu, bir gün tesadüfen eve yeni birisinin geleceğini duymuştur. Birlikte yaşayacakları bu kişi, öz be öz kardeşi olacaktır. Aile çocuğa kardeş geleceğini ya açıkça söyler ya da belli bir süre çocuğun psikolojisi için hassas davranarak gizler. Ancak çocuk akıllıdır. Başına ne geleceğini içgüdülerinin sezgisiyle bilecek kadar akıllıdır. Etrafta dolanan büyükler zaten yeterli ipuçlarını verir:“abi olacaksın”, “abla olacaksın”. İşte bu sözler kardeş doğmadan çocuğun farklı duygular hissetmesine neden olur. Ebeveyn sevgisinin bölünecek olması, ilginin kendisinden çekilmesi, abi-abla sorumluluğunun yükünü taşıyacak olması, oyuncaklarını paylaşacak olması gibi. Bunların en önemlisi ailesine karşı duymaya başladığı güvenin ve sevginin, eve yeni gelecek bebeğe ailesinin daha fazla sevgi vereceği endişesi ile sarsılacak olması. Çocuk: “Sevgi bölünecekse o halde gelecek olan bebek benim için iyi olmayacak!” diyebilir ve olumsuz duygularını büyütebilir. Küçücük bir yüreğin ne kadar büyük ne kadar karmaşık duygulara sürüklenebileceğini düşünmek gerekir.
Çocuk yeni doğan kardeşini kıskanması ile kimi zaman tüm yaşamını etkileyecek ve davranış bozukluğuna neden olacak derecede yoğun duygu yaşayabilir. Hatta çocuk, davranışlarından öte, içinde hissettiği kıskançlığın yoğunluğu ile psikolojik destek alması gerektiren bir hale düşebilir. Kıskançlık, sevilen birinin başkası ile paylaşılmasına katlanamamaktır. Çocuk yeni doğan kardeşine katlanamaz ve ailesine sevgi bölüşümü nedeni ile kızgındır, ailesine güvenmez ve kardeşini kabul etmeyerek reddeder. Hele de yaş farkı az ise kıskançlık oranı yüksektir. Aile, kardeş kıskançlığının önlemini alabilecek kadar bilinçli ise ebeveynlik davranışlarını abi-abla olan çocuğa gereken desteği ve önemi vererek olumsuz durumu olumluya çevirebilir. Büyük çocuk, kardeşine hayran ve onu seven, kardeşine yardım eden ve hayat boyu kardeşinin destekçisi olan bir kahramana dönüşebilir. İşte ailenin en büyük görevi budur. Birden fazla çocuk düşünen aileler, çocuklar arasında eşitliği, sevgi ve saygı açısından sağlamalıdır. Bilinçli olmalıdır. Ancak hayatın tüm olumsuzlukları ve kaderin kara yüzünü göğüsleyen aileler, çocuklarının duygularından yoksun yaşamlarını sürdürürler. Onlar kara kaderlerinin sorunlarında boğulurken, aydınlığa çıkmayı çabalarken, çocuklarının arasındaki duygu ve sevgi dengesinin farkında bile değildirler. Tamamen bencil olduklarını söylemek doğru olur. Bu ailelerde çocuklar kendi hayatlarını idame ettirmek, öz bakımlarından sosyal alanda gelişimlerine kadar kendi başlarına çoğu şeyi hallederler. Gelecek hayatlarına daha sağlam ve güçlü adımlar atsalar da içlerindeki duygu boşluğu, aileye karşı güvensizlik ve yalnız kalma savaşı çocukların daima bir tarafını eksik bırakacaktır. İşte anlattığım tüm detayların bir ucunda benim hikayemin de özü yatıyor.
Çocuğun birey olma hissinin yeni geliştiği, anne babaya güvenin temellerinin atıldığı, birkaç kelimeyi biraraya getirerek kendini yeni yeni ifade etmeye, ihtiyaç ve duygularını anlatmaya başladığı, hatta anne sütünden yeni kesildiği, tuvalet alışkanlığının yeni oturduğu, ailesi ile neşeli bağ kuracağı, çevresini yeni tanıdığı ki anneanne, babaanne, dede, teyze gibi kişileri öğrenmeye, anlamaya ve algılamaya çalıştığı, dokunduğu, kokladığı ve gördüğü her şeyi sorgulamaya başladığı bir yaştır üç yaş. İşte bu yaşındayken Gavur ablam, güzel annem beni doğurmuş. Hastanenin önündeki kaldırımda, babam ve ablam oturmuş dondurma yiyor. Ağustos’un 26’sı, bir Salı günü sabah saat 10:00. Üç yaşındaki ablam, dondurmasını tatlı tatlı yalarken henüz başına geleceklerden habersiz, keyfi yerinde. Küçük kara bebekle evde hesaplaşacak. Hatta öyle şeyler yapacak ki birlikte geçirdiğimiz her günde kıskançlığını üzerimde kullanacak. Ablamın o yaşından beri içinde gün geçtikçe büyüttüğü kardeş kıskançlığını yıllar sonra gerçek ihanetini yaşayana kadar hiç anlamayacaktım. Bana gösterdiği tüm olumsuz davranışlarının sebebini işte o zaman anlayacaktım. Gavur ablam, hayatı boyunca beni kıskanmış, bu da hastalık derecesine yükselerek şizofrenik takipler, şahsımı yargılama, kötüleme, memnuniyetsizlik, beni başkalarına aşağılama, kötüleme, gururumu incitme, hatta küçükken hatırlamakta zorlandığım şiddet içeren davranışlarda bulunma gibi bana yaptıklarının ne denli acımasız ve ruhsuzca olduğunu tek tek çözümledim. Düşündükçe de şaşırdım. “Nasıl? Neden?” diye sordum. Ondan uzak olduğum zamanlarda bile başkalarından duyduğum hakkımdaki olumsuz yargılamaları beni hep hayretler içinde bıraktı. Uğradığım psikolojik şiddeti açıklamak, bir kardeş olarak çok zor. Gavur ablam, beni hiç sevmemiş, beni reddetmiş, mecbur kaldığı için iyi davranmak zorunda kalmış, paylaşmamış, önüme taş koymuş, hiç sarılmamış, hiç öpmemiş, beni mutsuz etmek için elinden geleni yapmış. Belki de mutsuz olduğumda içten içe sevinmiş.
Genç kızken baba evinde annem yılbaşı gecesi sofrayı özene bezene kurardı. Yeni bir yıla girmenin heyecanı ile güzel yemekler, salatalar yapar, bizlere hediye alırdı. Yılbaşı gecesi hepimizin birbirimize ufak tefek de olsa hediyesi olurdu. En güzel kıyafetlerimizi giyer ve yeni yıla öyle girerdik. Gavur ablamın çalışıp para kazandığı bir yıldı, ben ise okuyordum. Annem bana kırmızı kazak hediye almıştı, ablama ise başka bir şey, hatırlamıyorum. Yemekten sonra hediyeleşme zamanı gelince ablam kırmızı kazağımı görünce, söylendi ve odasına gidip kapıyı kilitledi. Biz de öylece kalakalmıştık, ne yaptığını önce anlamaya çalıştık, kapısına gidip ne olduğunu sorsak da öfkeli bir şekilde gitmemizi söyledi ve tüm gece odasından çıkmadı. Gecemiz ve yiyecekler bize zehir zıkkım oldu. Gavur ablamın yirmi yaşları çoktan geçmişti, çalışıyordu ve dünya kadar güzel kıyafetleri vardı. Ben ise öğrenciydim ve ablamın kıyafetlerinden yararlanıyordum. Eskiden hep böyle değil miydi? Öğrenciliğimi düşündükleri için ailemin aldığı kırmızı kazak, bir kıskançlık krizine neden olmuştu. Daha sonra o kazağı giydim mi bilmem ama bana gavur ablamdan kalan tatsız bir anı oldu. O gece kim suçluydu bilmiyorum ama kıskançlığın ne denli zarar verici ve ruh bozucu olduğunu söyleyebilirim.
Devam edecek…
Nevriye Gürel