Güngör Uras’ı anmak için Tarihçi Kitapevinde Ege Cansen’in katıldığı bir program vardı. Söyleşiye Cahit Kayra, Nermin Abadan Unat ve eşi Nuran Uras’ta katıldı.
Arçelik’ten aldığı bursla Amerika’da, Wharton School’dan MBA derecesi alan Cansen birçok sektörde çalışmıştı.
Marmara Üniversitesi Mühendislik Fakültesi master ve doktora öğrencilerine “İşletme Ekonomisi” dersleri veren Cansen, müttehittik yaptığını yılları ve Vehbi Koç’la olan dostluğunu esprili bir dille anlattı.
Türk sanayisine yaptığı katkılardan ötürü, 1991 yılında ODTÜ’den takdir ödülü alan Cansen; “İndir Faizi Bindir Faizi” üzerine konuştu ve Güngör Uras’ın kitaplarını imzaladı.
Köşe yazılarından ve konuşmalarından ne kadar akıllı bir insan olduğu belliydi.
Ve programın asıl konuğu T. Güngör Uras, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunudur.
Profesörlük unvanını Marmara Üniversitesi’nden almış ve aynı üniversitenin iletişim fakültesinde 2000 yılına kadar iktisat dersleri vermiştir.
Devlet Planlama Teşkilatı’nda 1962-1974 yılları arasında uzman olarak çalışmıştır.
Uzun yıllar gazetecilik yapan Uras, MÜSİAD tarafından 2001 yılında “Ekonomi Basını Ödülleri” çerçevesinde yılın yazarı seçilmiştir.
“Ayşe Hanım Teyze” ismiyle televizyon ve radyoda program yapmış, Ayşe Teyze’ye, Ali Rıza Amca’ya konuları basitleştirerek anlatmıştır.
NTV radyoda ‘Ayşe teyze ne yapsın?’ı dinlerken halkın dilinden nasıl konuşulduğunu ondan öğrendim.
Halka, Fed’in faiz kararının piyasayı nasıl etkilediğini basit bir dille anlatırdı.
Aslında ne kadar karmaşık bir piyasaydı bu!
Amerika’daki faiz oranları, kredi notu ya da tüfe beklentileri dünya piyasalarını doğrudan etkiliyordu. Gelen bir bomba ihbarı ya da düşen kredi notuyla piyasa sarsılıyordu.
Boğa piyasası anlık verilerle değişebildiği gibi seçim öncesi beklentiler ya da merkez bankasının faiz kararıyla da oynak bir hal alıyordu.
Amerika’nın notunun negatif açıklanması sonucu Apple hisselerinin bir gecede yüzde 7,5 değer kaybetmesi gibi. Yatırımcı için çok büyük kayıptı. Ayrıca firmanın imaj kaybıydı da.
Bir uçak kazasıyla bütün havayolu firmalarının aynı anda düşmesi ya da çimento sektörünün kâr açıklayınca aynı grup hisselerin değer kazanması gibi. Bir de sürü psikoloji vardı tabi. Yapınan ani bir satışla tahtanın taban yapması gibi.
Bu yıl kara bir yıl olmakla beraber 2019 yılı içinde aynı senaryo yazılmaktaydı.
ABD ile Çin arasında başlayan ticaret savaşları dünya piyasalarının yönünü belirlemişti. ABD’de S&P endeksi yüzde on düşmüş, Nasdaq’da satışlar yüzde on beşlere ulaşmıştı.
2019 daki büyüme oranlarını OECD 3,7 den 3,5’a indirmişti. Ülkelerinin büyüme oranları da buna paralel olarak aşağı yönlü olmuştu.
Uyuyan dev olarak anılan Çin’in bile büyüme oranları daralmıştı.
Bu kötü tablodan dolayı ABD de tahvil faizleri revaçtaydı.
Şimdi gözler Fed’in faiz artırımımdaydı.
Bu konuları aydınlatmak için haftada on yazı yazan, televizyonda, radyoda konuşan başarılı bir yazardı Uras. Bu da yetmezmiş gibi otuz yılı aşkın bir süre “Ali Rıza Kardüz” mahlasını kullanarak, Milliyet’de yemek sayfası yazmıştı.
Kendini tanıtırken; “Gurme değilim, bir lokanta yazarıyım” derdi, bu alçak gönüllü adam.
Üç farklı isimde yazması ona üç farklı karakter kattığı gibi her kültürden anladığını da gösteriyordu.
Hayatı tanımayı, müzeleri gezmeyi, yaşadıklarını yazmayı seven bu zengin ruhlu adam, kültür birikimi sayesinde herkesin gönlünde yer etmişti. O halkın abisiydi. “Abicim” diye hitap eden bu dahi insan, halkın gözünde sade bir Anadolu insanıydı da.
Kendini geliştirmeden önce kendini tanımış, nelere yetenekli olduğunu tespit etmiş, ilgi alanlarında yoğunlaşmış ve bu alanlar üzerinde çalışmıştı.
Müze gezme, tarihi tanıma, toplumun sosyolojik yapısını araştırma merakıyla, farklı çevrelerde yaşama şansı onu beslemişti.
Bu onun ailesinden ve çevresinden gelen fırsattı. Kendi akıllı olduğu kadar çevresindeki kaynakları da iyi değerlendirmişti.
İnsanların onu sevdiği kadar o da insanları sevmiş, katıldığı toplantılar da bilgisiyle bütün dikkatleri üzerinde toplamıştı. Bunu keskin zekâsına, kültür birikimine borçlu olduğu kadar, tatlı diline ve halkla olan kucaklaşmasına da borçluydu.
Toplantılarda orkestra şefi görevi yaparak, grubu idare etmesini bilmiş, sosyal zekâsı, üslubu ve her çiçekten beslenen kültürüyle ilgi odağı olmuştu.
Bu aşamaya gelmek için toplumları gözlemlemiş, Japonya, Hindistan, Amerika gezilerinden beslenmiş, insanları dinleyerek onların tecrübelerinden faydalanmış, her kesimden insanla sohbet ederek onların birikiminden beslenmiş ve akılcı gözlem gücünü kullanarak, kendi kişiliğini oluşturmuştu. Çevresindeki insanların renkliliği ve tecrübesi ona çok şey katmıştı.
Uras, zengin çevresinin birikiminden faydalanmasını bilmişti. O zengin insanlardan biri de Turgut Özal’dı.
Katılımcıların anlatımıyla bir tarih sayfası aralandı. Bartın’daki çocukluğundan, kitaplarına, yemek yazılarından, yurtdışı anılarına kadar pek çok şey konuşuldu, tartışıldı.
Program boyunca onunla ilgili şeyler samimi bir dille anlatıldı. Sadece ekonomist olarak bildiğimiz zengin ruhlu, yaşam ustası, sevmeyi bilen Uras, ne kadar zengin bir kişiliğe sahipmiş.
Yazılarıyla, sesiyle insanların gönlünde taht kurmuş, otokritikle seçimlerini gerçekleştirmiş, yapamayacağı işlere bulaşmamış, yaptığı işleriyse en iyi şekilde yapmış bir adamdı.
Sosyal zekâsıyla çevresindeki olanakları iyi kullanan, yeteneklerinin farkında olup, onlar üzerinde çalışarak kendini oluşturmuş bir adamdı Güngör Uras.
Aslında hepimiz dünyaya boş olarak geliyorduk. Ne kadar sağlam bir beyne sahip olursak olalım, onu doldurmaksak bir şeye yaramazdı. Etrafımızdaki imkânlar, çevre, aile kişiliğimizin oluşmasındaki en önemli etkendi. Akıllı insanlar, yeteneklerini keşfedip, çevresindeki imkânları da kullanarak iyi yerlere gelen insanlardı.
Dâhilerin hayatlarına baktığımız zaman, onları ilk keşfedenler anneleri ya da öğretmenleridir. Onların keşifleri sayesinde eğitmelerine devam etmişlerdir. Bir de dedelerinin ya da okul kütüphanesinin kitaplarından beslenmişlerdir. Ve örnek aldıkları Nobel ödüllü hocaları ya da elinden tutan akıllı liderleri olmuştur. Bu da ailenin, çevrenin önemini anlattığı kadar fırsatların önemini de anlatmaktadır. Bu anlamda şansın ve fırsatların önemli olduğu bir satranç oyudur hayat.
Güngör Uras, bu oyunu iyi oynamış eline geçen fırsatları değerlendirmiş, samimiyeti ve dost canlısı sesiyle insanların gönlünde taht kurmayı başarmıştır…
Keşke yaşasaydı da ekonominin karışık olduğu bu seyirde Ayşe Teyze’ye bir şeyler söyleseydi!!!
Neslihan Minel