İnsan, insanı anlatmak için çoğu kez hayvanlardan yararlanıyor.
Kuzu gibi, koyun gibi, yılan gibi, arı gibi…
Her birinin bize sunduğu çağrışım diğerlerinden farklı. Bazıları olumlu, bazıları olumsuz; bazıları iyi yanlarımızın; bazıları kötü yanlarımızın temsilcisi.
Ben, bu benzetmelerde çoğu kez hayvanlara haksızlık edildiğini düşünenlerdenim. Horoz da bu haksızlığa çokça uğrayanlardan biri.
Kabadayılar için benzetmemiz hazır: horoz gibi.
Horoz dövüşü de bitmeyen didişmeler için kullandığımız bir deyim.
Birine şaka yollu bir akılsız mı demek istiyorsunuz “horoz akıllı” ne güne duruyor?
Yaşlı; ama gözü hâlâ genç kadınlarda olanlar için kullandığımız “kart horoz” deyimini hangimiz bilmez?
Eh o zaman da akla ilk gelen kişi siyah beyaz sinemamızın unutulmaz Horoz Nuri’si, Vahi Öz olur.
Sözün özü; “horoz”la ilgili algılarımız pek de olumlu değil.
Ya gerçek böyle mi?
Dostlar bilir. Pazardan minicikken satın aldığım ve avucumda yem yedirerek büyüttüğüm bir horozumuz var: “Efe”
Efe’yi izlerken her seferinde yukarıdaki sözlerin uydurmadan başka bir şey olmadığını düşünürüm.
Efe koruyucudur. Civciv olsun; piliç ya da tavuk kümesin tüm bireylerinin çevresinde dört döner. Bırakın kediyi köpeği; onlardan birini ben yakalamaya çalışsam hışım gibi üzerime atlar.
Efe paylaşımcıdır. Verilen yemi önce kümesin diğer bireylerinin yemesini ister. Akşam herkesin kümese girmesini bekler.
Efe, kimlerle hemhal olacağını bilir. Gün boyu tavuklara döne dolaşa kur yapar; ama hiçbir pilice ya da civcive asla yan bakmaz.
Yaylada göç zamanı geldi. Eşim, birkaç tavuğu alarak geçenlerde Bodrum’a döndü. Geride kalan iki tavuk da art arda kuluçkaya yatmasın mı? Zorunlu olarak onları da özel yerlerine aldık.
İşte o an olanlar oldu. Efe, bütün gün çığlık çığlığa yıktı ortalığı. Çevresinde irili ufaklı bir sürü piliç. Dönüp bakmadı hiçbirine. Uzatmadım, atladım arabaya, doğru Bodrum’a. Getirdim tavukları. O çığlıklar bir anda bitti.
Sevindim. Efe, tavuklar ve piliçler öylesine mutluydular ki geçtim bir köşeye onları izledim uzun uzun. O anlarda nereden estiyse, aklıma uçkur dincilerinin bitmek tükenmek bilmeyen fetvaları geldi.
Akıl terazimin bir kefesine altı yaşındaki bir kız çocuğuyla evlenilebilir diyen şeyh efendileri koydum; bir yana onca pilice dönüp bakmayan horozumu…
Ahlak terazisinin bir kefesine Kur’an kurslarında erkek çocukların ırzına geçen sübyancıları koydum; bir yana erkek piliçlere örnek olan horozumu…
Arzu terazisinin bir kefesine yana saç telinden, parmak ucundan, anasının dizinden, bebesinin kokusundan tahrik olan din bezirgânlarını koydum; bir yana horozumu…
Sevda terazimin bir kefesine erkek, ölen eşiyle son bir kez cinsel ilişkiye girebilir, diyen uçkur âlimlerini koydum; öteki kefesine tavuklarının yasını tutan horozumu.
Savruldu hiçliğe insan olmam. Eşref-i mahlûkat olmaksa maksat; önce horoz olmayı bilmek gerek, dedim.
Çağırsak uçkur fetvacılarını ve kümese soksak; acep bizim Efe’den ibret alırlar mı, diye sordum kendime. Yoksa yoksa dedim kendi çirkefliklerini kümese bulaştırırlar mı?
Bilelim ki eksiklerimizi, zayıflıklarımızı, kötülüklerimizi, ahlaksızlıklarımızı hayvanlara yükleyerek anlatmanın zerrece tutar yanı yok.
***
Dağlarca 1959’da İstanbul Aksaray’da Kitap Kitabevi’ni kurmuştu. Kitabevinin vitrinine, güncel konular üzerine yazdığı şiirleri içeren, bir kartondan oluşan “Karşı Duvar” dergisini asıyordu. Baskı ve yasaklar, o günlerde de vardı. Bir gün Karşı Duvar’a;
Erken öten güzel horoz öt!
Sürüp giden gecede bir daha
Korku girsin yüreğine
Karanlıkta çalanların
Öt ki kara dağlar allana
Yiğitler amacına yollana
dizeleriyle başlayan Horoz şiirini asmıştı. İçeriye iki polis girdi ve şaire bu şiirin toplandığını ‘tebliğ’ ettiler. Sonrasını Dağlarca; “Arkadaşlarıma rica ettim. Duvardan indirdiler. Kartonu boru gibi yaptılar. Polisler boruyu iplerle bağladılar. İpleri mühürlediler. Öteki nüshaları istediler. Oysa başka nüsha falan yoktu. O gün “Horoz” şiirinin yerine Savcı’ya adlı şiirimi astım.” diye anlatır.
O, yıllar sonra Horoz Ağıtı şiirinde;
“Erken öten horozumu aldılar
Yüreğimi kırk milyona böldüler
Sanki bütün türkülerim sildiler
Erken öten güzel horoz öten ey!
dizeleriyle Deniz Gezmiş ile arkadaşlarının yasını tutar.
Atalarımız “Uyanmak için illa ki horoz mu ötmeli” der. Öttüğü için başı kesilen onca erkenci horoza karşın bir türlü uyanamayanlara vahlar, 12 yıl önce ( 15 Ekim 2008) sonsuzluğa uğurladığımız Dağlarca’ya ve tüm erkenci horozlara selam olsun.
Hamdi Topçuoğlu