Bu gün uykuda gezer gibiyim. Neden bilmem? Her şey yavaş sanki… Arabalar, insanlar, kuşlar, köpekler, kediler bile… Hava öteki günlerden hafif sanki… Taşlar daha yumuşak. Bulutlar daha alçak. Ağaçlar daha kısa. Gölgeleri daha huzurlu… Deniz çarşaf gibi bu gün… Öteki denizlerden daha mavi… Senin kafan güzel olmasın sakın, dediler. Öylesine uyudum gece, her zamanki gibi uyandım. Ne akşamdan kalmaydım. Ne de sabah ilaç aldım.
Cafer, bira içelim bu gün. Parası benden olsun. Ziyanı yok. Bir şartım var yalnız. Sen gidip alacaksın. Bu gün ayarsızım biraz. Şişeleri falan kırarım belki.
Fıstık tuzlu olmalı ama. Bira da soğuk… Yaşlı çınarın gölgesinden denize bakarak bardağımızı yudumlarız. Sayısı üç olmuş, beş olmuş aldırma. Sayıp ne yapacaksın? Uykuya akarsa bedenlerimiz, olduğumuz yere uzanıp uyuyuveririz. Diyelim ki uyandık. Baktık gece olmuş. Yıldızlar ışır denizin üstünde. Yeniden başlarız. Fakat fıstık tuzlu olmalı. Bira illa ki soğuk…
Kadir, yine aynı terane… Çenesini sahip çıkabilse, dünya batacak sanki. “Sizinki de boşuna hamallık. İki kadeh rakı parlatmak en iyisi… Bira göbek yaparmış zaten.
Yapmasa da hatırım kalır. Rakı dediğin meze ister. En azından bir, iki şeftali, bir avuç kiraz… Baktın olmadı kavun, peynir falan. Mutlaka sohbet ister. Bu gün hiç konuşasımız yok bizim. Eski defterler kapalı kalsın. Gazete manşetleri sessiz… Bize hiçbir şey uğramasın bu gün. Biz bile kendimizde değiliz… Yürek yangınları, eski sevdalar boşuna beklemeyin. Alın çulunuzu, çaputunuzu gidin. Bizi kocaman heveslere salıp giden sevgililer. Siz de kendi işinize gücünüze bakın. Bu gün bizden kimseye hayır gelmez..
Açtığımız bira kapaklarını bükmeye bile hevesimiz yok. Bezginlik değil bizimkisi. Yorgunluk, tükenmişlik hiç değil. İnsanlara ya da yaşama da darılmadık. Dünya kendi halinde dönsün. Zaman bildiği gibi aksın bu gün. Rüzgar gelip saçlarımızı okşarsa ne ala… Kendi keyfi bilir. Denizin mavisi nasılsa yüzümüze yansır. Ellerimize bulaşır, giysilerimize… Biralarımıza… Habersizce içimize akıverir. Biraz deniz içeriz, biraz güneş, biraz da martı…
Cafer, dişinle açma şu kapakları. Köprün fırlayıverir yerinden. Hatta kırılır belki. Keyfimizi kaçırıverirsin. Yapma… Fıstıklara baksana. Taptaze, çıtır çıtır pembe kabukları… Birayı içtin diyelim. Fıstık yiyemedikten sonra… Bırak her şey olduğu gibi kalsın bu gün. Deniz çarşaf gibi… Yelkenler kıpırtısız. Taşlar hafif, bulutlar alçak, yollar kısa, hüzünler öksüz kalsın.
Ekim 2018 -İzmir
Seyfullah