“Yarın elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir.”
Necip Fazıl Kısakürek
Derin tarihi merak eden ben, elime geçen ne varsa okuduğum gibi ören yerlerini, tarihi mekânları, arkeolojik kazı alanlarını ziyaret ettiğim gibi müzeleri de ziyaret ederim.
Bilirim ki buradaki kazılar, antik kalıntılar bana geçmiş hakkında çok şey öğretecektir.
Bu anlamda aklımda kalan en büyük müze Kahire Müzesi ve Çorum Müzesi’ydi. Özellikle de Alacahöyük bir açık hava cennetiydi.
Bu yüzden tatil planı yaparken deniz, kum yerine, eski uygarlıklardan izler bulabileceğim mistik yerleri tercih ederim.
Müze bilincine sahip olduğum için gittiğim şehirlerdeki müzeleri muhakkak ziyaret ettiğim gibi rehberli olmasına da özen gösteririm.
Bu amaçla bu hafta sonu Kâzım Karabekir Vakfı’nı ziyaret ettim. Amacım buradaki etkinliklere katılmaktı. Haftanın belli günlerinde müzik etkinliklerinin olduğu yerde bazı günler söyleşiler de yapılmaktaydı. Bu söyleşilerin konuları arasında; Atatürk ve silah arkadaşları olduğu kadar şiir de vardı. Kimi kendi şiirlerini okuyor kimi de günün anlam ve önemini anlatan konulara değiniyordu.
Herkesin söz aldığı toplantı da ben de birkaç şiirimi okudum. Kitaplarımı konuklarla paylaştım. Kimi katılımcı tarihte olan olayları anlatırken kimi de kendi kitabından bölümler okudu. Farklı kesimlerden oluşan topluluğun temel amacı birikimlerini edebi bir dille paylaşmaktı.
İlk defa gördüğüm bu insanların seviyesine hayran kaldım. Kimi İngiliz kimi Fransız edebiyatı okumuş farklı dillere hâkim kültürlü insanlardı.
Vakıf, insanlara tarih ve kültür anlamında bir şeyler kattığı kadar müzik anlamında da bir şeyler katıyordu. Özellikle kanun sanatçısı Osman Aksu’nun icra ettiği besteler programa ayrı bir renk katmıştı.
İnsanları kaynaştıran bu programlar belli aralıklarla devam etmekteydi.
Burada yapılan sıcak bir çay sohbetinden sonra tarihi olaylar ve Kazım Karabekir yâd edildi.
“Kazım Karabekir, 23 Temmuz 1882 tarihinde İstanbul’da doğmuş, Kuleli Askeri İdadisi’nde öğrenim görmüş, 1902’de Harbiye Mektebi’ni bitirmiş, 1905’te de Erkan-ı Harbiye’den yüzbaşı rütbesiyle mezun olmuştur.
- Meşrutiyet’in ilanından sonra 3. Ordu tümenine atanmış, 31 Mart Ayaklanması’nda görev almış ve 14 Nisan 1912’de binbaşı rütbesine yükselmiştir.
Balkan Savaşlarında Trakya sınır komiseri görevinde olan Kazım Karabekir Çanakkale Savaşı’nın başlaması üzerine cepheye gönderilerek Fransızlara karşı mücadele etmiştir.
1916 senesinde 18. Kolordu komutanlığına getirilen Kazım Karabekir, 1918 yılında Erzincan, Sarıkamış, Kars, Erzurum ve Gümrü bölgelerini Ermeni ve Rus kuvvetlerinden geri almıştır.
Mondros Ateşkes Anlaşması sırasında Sadrazam Ahmed İzzet Paşa’nın Genelkurmay başkanlığı teklifini kabul etmemiş Milli Mücadeleye katılmayı tercih etmiştir.
Kurtuluş Savaşı’nda Doğu cephesi komutanlığı yapan Kazım Karabekir, Rus Sovyet Sosyalist Federe Cumhuriyeti’yle Kars Antlaşması görüşmelerini yürütmüştür.
1923’de İstanbul milletvekili seçilerek Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne girmiş ve 1946 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi başkanlığına seçilmiştir.
Milli Mücadelede Doğu Cephesi komutanlığı yapan Kazım Karabekir 26 Ocak 1948 tarihinde Ankara’daki Devlet Mezarlığı’nda toprağa verilmiştir.”
Ölümünden sonra kızları Hayat, Emel ve yanımda oturan Timsal Hanım bu güzel yeri kurmuşlar babalarının anısını yaşatmak için.
Bunun yanında; “2005 yılında Kazım Karabekir Paşa’nın Erenköy’deki evini müze haline getirmiş, 2006 yılında kitaplarının Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık tarafından yayımlanmasını sağlamış, 2008 yılında da İstanbul Galatasaray Sermed Çifter salonunda Kazım Karabekir Sergisinin açılmasını ve Kazım Karabekir Paşa’nın çeşitli konferans ve panellerle anılmasını sağlamışlardır.”
General Kazım Karabekir’in üçüncü kızı olan Timsal Karabekir, 1941 yılında Ankara’da doğmuş, 26 Ocak 1948 de yedi yaşını bitirdiği gün babasını kaybetmiştir.
Erenköy Zihnipaşa ve İngiliz High School’u bitiren Timsal Karabekir, Sivas Şimkürek köyünde bir süre öğretmenlik yapmış, Doğu ve Güneydoğu illerinde konferanslar vermiştir.
Konferanslar da; ‘Silahla değil kalemle savaşmalıyız’ tezini savunan Karabekir, babasının tarih birikiminden ve arşivinden yararlanarak toplumu aydınlatmaya çalışmıştır.
Kazım Karabekir Vakfı’nın ve Müzesi’nin kurucusu görevini yürüten Timsal Karabekir, vakıfta yaptığı çalışmalarla; Türkiye Cumhuriyeti’ne hizmet etmek, yakın tarihimize ışık tutmak ve genç nesillere tarihimizi öğretmek için konferanslar vermektedir.
Bu konferansları: “Çanakkale’den Cumhuriyet’e, Dünü Unutma Ki Yarına Hakkın Olsun.” başlıkları altında toplamıştır.
Yapılan sohbetten sonra anlatılanları daha iyi kavramak için müzeye geçtik. Müze toplantı salonuna çok yakın bir yerdeydi.
Burada Kazım Karabekir’in çalışma masası, daktilosu, koltuğu, savaşta kullandığı kar ayakkabısı, silahları ve elbiseleri vardı. Timsal Hanım tek tek hepsinin hikâyesini anlattı bize. Babasının Sarıkamış, Kars, Gümrü kalelerini ele geçirdikten sonra tümgeneralliğe yükselmesini, doğu cephesi komutanlığı sırasında Kars, Ardahan, Artvin’in düşman işgalinden kurtarılmasını. Türkiye Büyük Millet Meclisi heyet başkanlığından, Edirne ve İstanbul milletvekilliği yaptığı yıllara kadar daha pek çok şeyden bahsetti.
En son olarak kolordu komutanıyken, yetim kalan 6000 çocuğu sefaretten kurtarıp kendi evladı gibi sahiplenerek, meslek sahibi bireyler haline getirmesini anlattı.
Bu da insani duygular barındıran baba şefkatine en güzel örnekti.
Müzeyi gezerken eski günlere geri döndüm. Düşman işgali altındaki toprakların halkın gayretiyle nasıl kurtarıldığını ve insanoğlunun yokluk içinde neler başarabileceğini bir kez daha gördüm.
Bu millet, yokluklar içinde hastalıklı bir imparatorluktan yeni bir ülke yaratmıştı. Bu sadece tek bir kişinin çabasıyla olacak şey değildi. Bütün insanların; kadınların, erkeklerin ve çocuk yaştaki askerlerin fedakârlığıyla olmuştu.
Bugün özgür kalemimle bunları yazabiliyorsam bunu onların emeklerine ve canları pahasına verdikleri mücadeleye borçluyum.
2000 yılında müzeyi kuran Timsal Hanım ve kardeşlerini verdikleri mücadele ve tarihine sahip çıkma çabalarından dolayı kutluyorum.
Gerçek evlatlık vazifelerini yaparak babalarının anılarını canlı tutup, İstiklal Mücadelesi ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluşunu en iyi şekilde anlatmayı başarmışlardı.
Timsal Hanım’ın rehberliğinde yaptığımız gezi bana çok şey kattı. Onun anılarından çok şey öğrendim.
80’li yıllarda daha çocukken Kazım Karabekir Ortaokulu’nda okurken hiç aklıma gelir miydi bir gün Kazım Karabekir’in kızıyla tanışacağım?
İşte bugün olmayacak bir hayalim gerçekleşti ve onunla fotoğraf çektirdim.
Bu etkinlikten sonra tarihime inancım güçlendi ve gelecek günlere olan umudum tazelendi.
“Biz de bu ecdat biz de bu gençlik olduktan sonra Türk İstikbal’inin sesi ilelebet yükselecektir.”
Neslihan Minel