Bizler, 80’ler çocukları okumayı ve yazmayı kelimeler ile değil cümlelerle öğrendik.
‘Ali topu at’
‘Veli kalemi tut’
Bu mantığa göre, kelimelerin anlamını cümlenin içinde gelişiyle çözebilecek kapasiteye sahip olacaktık. Haklıydılar da; ezberlemektense anlamaya çalışmak çok daha iyi bir yöntemdi. Fakat belli ki bir yerde çok ciddi bir hata oldu ve bu sistem savaş operasyonlarına zeytin dalı adını verebilecek bireyler üretti. Halbuki hepimiz barışın sembolünün zeytin dalı olduğunu öğrenerek büyüdük.
Mesela çocuk ile gelin kelimelerini yan yana kullanan haber kanalları var bugün. Hamile çocukların şikayetçi olmadığını söyleyebilen, bu kelimeleri yan yana aynı cümle içinde kullanabilen haber spikerleri/haber yazarları var. Üstelik Dünya Çocuk Hakları sözleşmesine tarafız biz yani devlet olarak 18 yaşına kadar çocuğun güvenliğinden sorumlu olduğumuza dair imzacıyız.
Doktorları savaş karşıtı oldukları için hainlikle suçlayan bir zavallı güruh var. Şimdi asıl plana göre cümle içinde kullanılan kelimeleri anlasalardı; doktor kelimesinin açılımını yani bütün işi hayat kurtarmak üzerine olan bir kişinin öldürme eylemine yani savaşın herhangi bir türüne karşı çıkmasını kötüleyebilirler miydi dersiniz? Tabi burada iş iyice renkleniyor biraz altını kurcalarsanız, doktorların meslek odasının doktorları temsil etmediğini söyleyebilen bir bakan bile var mesela. Yani görüyorsunuz anlama işi tamamen çökmüş halde.
Örneğin ‘sınır ötesi’ ifadesi var. Efendim şimdi anlamları gerçekten kavrıyor olabilseydik sanırım bizim sınırımızın ötesinin başkasının sınırının içi olduğunu anlardık öyle değil mi? Belli ki değil! O nedenle de ‘sınır ötesi operasyon’ diye bize pazarlanan şeyin aslında Suriye devletinin sınırları içerisine başlatılmış bir savaş olduğunu anlayamıyoruz ne yazık ki!
Bir de bu ara en çok takıldığım ‘etkisiz hale getirildi’ lafı var. Ne demek etkisiz hale getirildi? Bir makineyi mi kullanılmaz hale getirdiniz? Ya da bir fikri mi etkisiz hale getirdiniz? Çünkü bir insansa bahsettiğiniz, insan ancak yaşadığı sürece etkili olabilir, geri kalan her şey öldürmektir.
Aynı zamanda bu çarpık sistem ‘en haklı benim’ diye bağırarak söylediğinde, en haklı kendisinin olduğuna inanan ve onu takip eden milyonlarca insan üretti. Bu yanlış nerede veya kim tarafından böyle sistematik bir biçimde yapıldı, yaptırıldı tam olarak bilemiyorum. Daha doğrusu tek bir doğru cevap var mı onu bilemiyorum ama üzerine çalışmamız gereken çok şey olduğu aşikar.
Efendim özgürüm diyerek özgür olunmuyor, haklıyım diyerek haklı ya da doğruyum diyerek doğru aynı adilim diyerek adil olunmadığı gibi. Kelimeler önem taşıyor. Kelimelerle aldatılıyoruz, kandırılıyoruz. Bu yüzden barışı kurşunlarla kurabileceğimizi sanıyorsanız bir daha düşünmenizi öneriyorum. Çünkü ben kendimi kelimelerin cellatlarına rahat edebileceğimden çok daha fazla yaklaşmış hissediyorum. Hissetmeyen herkese de şaşırarak ve büyük bir kırgınlıkla bakıyorum.
Lütfen unutmayın kullandığımız kelimeler yaşamımızı belirliyor. Hepimiz kelimelerimiz kadarız. O yüzden bir daha size biri ‘nasılsın’ diye sorduğunda bu sefer öğretilmiş zorunluluklarınızla değil hissettiğiniz gerçeklerle cevap verin. İyi değiliz çünkü hiç birimiz iyi değiliz…
Ayşegül Ekinci