Anneler; bu dünyaya çocuk getirmek sizin kararınızdı. Bu kararı verirken bir amip ya da bir ebleh değil bir bireye yaşam vereceğinizi kuşkusuz biliyordunuz. Bir sıçan yavrusu gibi pörtletip arkanızı döneceğiniz canlılar değil ama ayakları üstünde duran, kediyi-köpeği olduğu gibi insanı da seven, yatağını olduğu gibi hayatını da toplayan, ödevini kendi yaptığı gibi hayatını da kendi kuran, her ne koşulda olursa olsun üreten; kendi emeğine olduğu gibi dünyadaki tüm emeklere saygı duyan; rüzgarda savrulan saçların verdiği özgürlük duygusunu herkes için dileyen; merak edip öğrenen ama öğrendiğini paylaşan; kazanan ama kazanmayanların acısını anlayabilen bireyler için yola çıktığınızın farkında olmanız gerekirdi. İlk adımlarını atarken şefkat kisvesi altında önüne yatarak yürüyüşünü engellemeye; uçmaya yeltendiğinde düşersin diye korkutmaya hakkınız olmadığını bilmeniz gerekirdi. Bazen sevecen anne kolaycılığıyla onların sorumluluklarını üstlenmek dimdik durmaktan çok daha kolay olsa da zoru seçip “yürümelisin” demeniz gerektiğini öngörmüş ve yapmış olmanız gerekirdi. Kanaya kanaya, kavrula kavrula, bağrınıza taş basarak ve hayatta hiçbir sorumluluk almamış hemcinslerinizin “nasıl kıyıyorsun çocuğuna” fesatlıklarına kulağınızı tıkayarak inançla ve dimdik seslenmeniz gerekirdi: “YÜRÜMELİSİN”.
Bu uzun yolculukta birlikte yürüseniz de bu aslında tek başına annelerin yolculuğudur. Çocuk doğurma kararının sorumluluğunu üstlenme yolculuğu, haçını sırtlanıp kendi golgota’na çıkma yolculuğu. Onurlu anneler gıkını çıkarmadan taşır hacını tepeye ve orada durup geriye baktığında kendi haçlarını onurla taşıyan genç bireyler görür sadece.
Bunun için bir ütü, bir parfüm ödülü hak ettiğinizi söyleyenlere inanmayın. Onlar onurlu yürüyüşünüzde dikkatinizi dağıtmaya çalışan çıyanlardır. Bu tırmanışın sonunda hak ettiğiniz tek şey terli alnınızı silmek ve kendinizle selamlaşmaktır. Hepsi o kadar.
Genç kadınlar, eş olacaksınız, anne olacaksınız; yolunuz kutlu, kolay, engebesiz olsun dilerim. Ama ola ki ufak ufak güçlüklerle karşılaşırsanız (ki bu mutlaka olacaktır) “ver senin yerine yapayım” diyen seslere kulaklarınızı tıkayın. “Yapabilirsin” diyen seslere yönelin. “Aman bulaşma, aman yorulma” diyen ses sizi korumak ister görünse de bilin ki ruhunuzu öldürecektir. Emeği, özgürlüğü, üretimi, yurdu önemseyin ki çocuklarınıza bırakabileceğiniz bir dünya olsun. Anneleriniz, babalarınız sizi çok sevdiğinden çok yüceltebilir. Bu ayartılara direnmeyi öğrenin. Hepimiz bir diğerimiz kadar özeliz ancak. Asla daha fazla değil. Annelerinizden, babalarınızdan, kocalarınızdan ve dahi evlatlarınızdan bağımsız “küçücük” terazileriniz olsun yokluğu-yoksulluğu, varlığı-varsıllığı ve her an kendinizi tartacağınız.
Bilin ki özgürlük de, bağımsızlık da, üretim de, emek de kanla sulanan bu topraklarda birkaç kuşak boyunca bir mirasyedi aldırmazlığıyla rakıya meze edildi. Siz yapmayın. Düzenlediğiniz baby-showerlar, gösterişli, kalabalık kutlamalar, “biz kerem canla süt içtik” zırvalıkları üyeleri birbirine yabancı ve hatta düşman olan duyarsız bir toplumda grotesk ve acınası bir şovdan öte gitmeyecek, çocuklarınızı daha mutlu kılmayacaktır.
97 sene önce Mayıs ayında bizim ülkemizde bazı kadınlar özgürlük için erkekleriyle omuz omuza savaş verdi. Bu sene Mayısta ayında, bizim ülkemizde bir kadın silahın üstüne atılıp kralların maskesini indirdi. Size aşılanmaya çalışılan yetersizlikleri, depresyonları, marjinallik/modernizm kisvesi altında gizli “tembellikleri” elinizin tersiyle itin. Bilin ki siz ürettikçe küçük ailelerinizin her bireyi mutlu olacak. Çok sevin ama sevdiğiniz her varlığın bireyleşmesi önünde engel değil ardında destek olun. Haçınız hafif, tepeniz erişilir olsun.
Ayşen Tekşen