Ekim başında Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro, içinde Türkiye’nin de olduğu bir dizi yurt dışı seyahat gerçekleştirdi. Önce Rusya, arkasından Belarus ve Türkiye…
Maduro, ülkesindeki sorunlar ve ABD’nin yaptırımlarından sonra, yıllar önce yüzünü döndüğü Rusya’nın Devlet şirketi Rasneft’ten ciddi destek görmüştü. Özellikle Ağustos’tan sonra ülkedeki nakit sıkıntısı ve kredi ödemelerinden dolayı başgösteren darboğaz sonrası Rusya’nın desteği için Maduro’nun ilk ziyareti bu ülkeye gerçekleşti.
Bir sonraki Belarus ziyaretinin temelini de inşaat sanayi ve ticaret oluşturuyordu.
Türkiye ziyaretinin temelinde de finans, enerji, tarım ve askeri alanlardaki işbirliği arayışları vardı.
Türkiye basınında Maduro’nun ziyareti farklı farklı yorumlandı. Genel olarak iki eğilim okuduk. Bir tanesi Maduro’nun “Türkiye’nin yeni ve yükselen bir güç” olmasından dolayı seçimini bu yönde yaptığı. Diğeri ise Maduro’nun Türkiye ile yeni bir dönem başlatmak için burada olduğu yönündeydi.
Madduro’nun söylediği şu ifadeler dikkat çekici.
– Venezuela ve Türkiye arasında ki ilişkilerde “yeni bir dönem” başlatmak istiyoruz. Yeni, çok-kutuplu, herkesin yerini bulacağı bir dünya istiyoruz.
Peki, yukarıda saydığım olgulara Latin Amerika gözünden bakarsak nasıl okuyabiliriz?
Latin Amerika ve Karayipler olarak adlandırılan bölge, 20 milyon kilometrekarelik bir alanda yaşayan 550 milyonu aşkın nüfusu barındırmakta, 2 trilyon doları aşkın GSYİH üreten ve 700 milyar doların üzerinde dış ticaret hacmi olan büyüklü küçüklü 33 ülkeyi kapsamaktadır. Dünya yüzeyindeki karaların yüzde 15’i, nüfusunun yüzde 8’i, GSYİH’sinin ise yüzde 4’ü bu bölgeye aittir.
ABD’nin özellikle Trump döneminde, Dünya’ya yaptığı baskıdan Latin Amerika’da nasibini kat kat alıyor. Venezuela üzerindeki yaptırımlar, Obama döneminde normalleşme sürecindeki Küba ilişkilerinin tepetaklak gitmesi, ABD vatandaşlarının Küba seyahatlerinin yeniden kısıtlanması, Küba’daki ABD Büyükelçiliğinin kapatılma ihtimali vb… Dolayısı ile Latin Amerika ülkeleri kendilerine yeni, kıta dışından müttefikler arıyorlar. Yalnız bu müttefiklik arayışları “Stratejik Ortaklık” gibi çok da iddialı değil, genellikle ticari ve kısa dönemli çıkar arayışları üzerine kurulu.
Bu kapsamda Maduro’nun Türkiye’den temel beklentisi, Türkiye’nin ABD’ye karşı göğsünü siper etmesi değil, THY’nin Caracas seferlerini sıklaştırması, TOKİ’nin
Venezuela’ya daha çok destek vermesi vb. işbirliği faaliyetleri!..ve bundan fazlası değil.
Latin Amerika’nın sol iktidarlarının, kıta dışındaki tarihi müttefikleri genellikle Rusya, Çin ve Vietnam, son yıllarda ise Iran olmuştur. Bununla beraber Türkiye’nin ABD ve Avrupa ile olan ticari bağlarının, son on-onbeş yıldaki yol kazaları sonucu hasar görmesi, kendine Ortadoğu dışında, Afrika ve özellikle de Rusya’nın da dışında daha uzaklarda, Latin Amerika ve Karaiblerde pazar arayışına yöneltmiştir. Halen dış ticaretimizin yüzde 1’den azı bu büyük bölge ile gerçekleşmektedir. AB’nin ticaretinin ise yüzde 6’sı Latin Amerika’yla yapılmaktadır. Bölgeyle ticaretimizin bu derece düşük olmasının, özellikle bölgedeki ekonomik ve ticari istikrarsızlıklardan, sistem farklılıklarından ve coğrafi uzaklık gibi faktörlerden kaynaklandığı düşünülmektedir.
1998 yılı “Latin Amerika’ya Açılım” yılı olarak belirlenmiş, 2006 yılında Latin Amerika’ya Açılım Politikası gözden geçirilmiş, aynı doğrultuda hazırlanan “Latin Amerika Eylem Planı 2006” uygulamaya konmuştu.
1998 yılından beri yürütülen bütün bu girişimler sonucunda, bölge ülkeleriyle Türkiye arasında 1999 yılında 827 milyon dolar seviyesinde olan dış ticaret hacmi, 2006 yılının ilk on ayı verilerine göre yaklaşık 2,2 milyar dolara ulaşmıştı. THY’nin Brezilya, Küba, Venezuela ve Meksika’ya direkt seferler yapması bu ticari ve turizm hacmini büyütmeye yöneliktir.
Şu günlerde Türkiye için Latin Amerika ve Karaipler ticaret ve turizm alanında işbirliği yapılacak kocaman bir ticari havuz, Latin Amerika içinse Türkiye aynı şekilde bir ticaret ortağı, Orta Asya, Balkanlar ve Ortadoğu pazarlarına açılacak bir kapıdır.
Cüneyt Göksu