Britanyalı ressam ve tasarımcı John Craxton’un eserleri sergileniyordu Meşher’de. ‘Işığın Peşinde’ Türkiye’deki ilk sergisiydi Craxton’un.
Teşhir yerinde, Ian Collins’in küratörlüğünü üstlendiği 200’e yakın eseri yer alıyordu. Bunlar; çizimler, resimler, baskılar, portreler, halılar, kişisel eşyalar vs…
Sergide Ömer Koç Koleksiyonu’ndan da kırkdört eser bulunuyordu.
Fotoğraf sanatçısı, Robert McCabe ile Nicholas Moore’un fotoğrafları, sergiyi zenginleştiren diğer unsurlardı.
John Craxton’un, A Life of Gifts kitabı, Yapı Kredi Yayınları tarafından Nisan 2023’de yayımlanmıştı. Kitabını ve özgeçmişini okuyunca Britanya’dan Yunanistan’a uzanan yolculuğunda ne kadar hızlı yaşadığını görüyorsunuz. Ruhundaki özgürlüğü hissediyorsunuz.
Akdeniz insanının ruhunun sanata yakınlığından olsa gerek, resimlerinde bütün renkler coşkuyla dans ediyordu. En çok mavinin olduğu renklerde, doğaya saygı hakimdi.
Eserlerinde neşe, eğlence, yemek ön plandaydı.
Onun ruhunu özgür kılan Akdeniz’in havası olduğu kadar motosikletinin hızıydı da. Vitrinden bakınca, acaba bu ne, dediğim siyah BMW, onu yıllarca sırtında taşımıştı.
Arka plandaki Girit’in dağlarındaki motosikletli resmi 1984 yılında çekilmişti. Motosikletine düşkünlüğünden dolayı: “Motosikletim olmadan kendimi kentaur gibi hissediyorum.” demişti.
Motosikletin yanında asılı duran şapkalarının çeşitliliği, heybesinin kırmızı rengi de özgürlüğünün başka biçimiydi.
Yaşamını Ege Bölgesi’nde geçiren sanatçı Londra, Troya, Girit gibi daha birçok yerde yaşamıştı. Bu yerlerin güneşini, denizini sevip, kültürüyle beslenmişti. Özellikle de Yunan arkeolojisinden ve mitolojisinden çok etkilenmişti.
Homerous’un tarih merakıyla Yunan felsefesi ve doğasını sevmişti. O da göçebe ve özgür ruhluydu. Bu ruh ona farklı desenler çizdirdiği gibi farklı kitaplar da tasarlatmıştı. Kitap resimlemede usta yapmıştı. Gezgin ruhu onun tek amacı olan sanatını bu şekilde beslemişti.
Yunanistan ve Türkiye’yi sevmiş, Girit ve Efes çok hoşuna gitmişti. Buradaki sahilleri, limanları gezip, tuvaline aktarmıştı. Tuvalleri ve boyaları onu çok mutlu etmişti. Özellikle Akdeniz’deki günlerinden sonra o mutsuz adam gitmiş yerine bambaşka biri gelmişti.
Bu dönemde tanıştığı Seferis, Tsarouchis onun ruhunu beslemişti. Çevresinde sanatçılar olması, onlar için çalışmalar yapması, en büyük kazancıydı. Onların tecrübeleriyle kendi sanatını birleştirmişti.
Galeride beni en çok etkileyen eserden biri büyük halıydı. Vitrine yakın olan yerde kocaman bir halı vardı, insanların hayranlıkla baktığı. Sonra kübik eserler diyebileceğim resimler vardı. Picasso’dan ve Miró’dan etkilendiği belliydi; özellikle de kadın ve erkek portrelerinde. Bu portrelerin çoğu arkadaşları olduğu gibi sıradan insanlardı. Günlük hayattan kesitler sunulan alanda, renkler bonkörce kullanılmıştı. Denizciler, kediler, balıklar özgürce renklendirilmişti.
Craxton, balıkçıları, çobanları, denizcileri, askerleri kısacası herkesi sevmişti.
Hiçbir zaman para kazanmak için çizmemişti; hayatı sanat olarak görüyordu çünkü.
O sanatı için yaşamış, mutlu olduğu için çizmişti.
Hiçbir şey onu çizmeye zorlamamıştı, sınırlandırmamıştı. O eğitim almadan kendi çizgisini oluşturmuştu. Tuvalinden mürekkebine, mumboyasından ahşap üzeri temperasına kadar bütün her şeyi kullanmıştı. Malzeme çeşitliliği renklerine can vermişti. Osmanlı mimarisinden Ayasofya Mozaikleri’ne, Bizans Mozaikleri’nden Türk Halıları’na kadar her şeyden etkilenmişti. Manzaradan insana kadar her şeyi eserlerine konu etmişti; Girit Kedileri, Eleni’nin Portesi, bunlardan bazılarıydı.
Masada Balık ve Narlar’la, vitrinindeki klasik motosiklet, serginin en güzel parçasıydı. Sergiyi gezerken sanki motosikletiyle o toprakları dolaşıp keşif yapıyordunuz…
Craxton, özgür yaşamında kimseye boyun eğmeden ülke ülke dolaşmıştı. Bu birikim ve hümanistlik onu ulusal kimliklerin ötesinde bir sanatçı yapmıştı. Son durağı olarak gittiği, Kraliyet Sanat Akademisi’ne üye olduğu Londra’da, seksen yedi yaşında hayata gözlerini yummuştu.
Kendisini, Arkadyalı, olarak gören John Craxton’ın “Işığın Peşinde” adlı ilk kişisel sergisini 23 Temmuz 2023 tarihine kadar Meşher’de ziyaret edebilirsiniz.
Neslihan Minel