“Ârif-i ma’nâ isen kılma tehâlük âleme,
Mülk-i dünyâ kimseye mâl olmamış olmaz yine.”
Leskofçalı Gâlib
“Bir kâ’idedir bu câvidâne,
Elbette gider gelen cihâne.”
Fuzuli
Taşınma vaktiydi vakit… Bu kaçıncı evim, kaçıncı taşınmam. Yedi yıl oturmuştum bu evde, satıldı.
Kapı arklarına kapı eşiklerine bakmaya başladım. Bir şeyler unutmayayım, diye duvarlardaki resimleri söktüm ilk önce. Arkası beyaz duvarlar çıktı karşıma. Rüzgar gülümü, kapı süsümü aldım.
Kıyafetlerimi topladım, ayakkabılarımı kutuladım. Dolapların arkasında kalan tozlara şaşırdım. Temizlediğimi sandığım yerlerden ne çok toz çıktı yumak yumak. Meğer saklanmışlar benden!…
Pencerenin, perdelerini söktüm. Sanki ruhumdaki kirler de söküldü onlarla beraber. Duvarın çatlağına baktım, perdenin ardından bana bakan çatlak daha bir büyümüştü sanki. Tahta lambirlerin arasına düşmüş toplu iğneye kaydı gözüm, kaç zamandır oradaydı kim bilir? Sırlarımı saklayan mavi gözlü toplu iğne!…
Sonra yazdıklarımı başladım toplamaya, defter aralarında, kitapların arkalarından ne çok notlar çıktı. Kimi tek satır, kimi bir sayfa. Günü, tarihi yazılı olanlar da vardı, imzalı olanlar da.
Şiirler buldum peçete sayfalarında. Kimi sönmüş kimi hâlâ taze. Kiminin arkasına geçmiş mürekkebi.
Hepsini okudum tek tek. Ne çok gezip, ne çok yer görmüşüm, diye düşündüm. Tren biletleri daha bir heyecanlandırdı beni. Yol hali, insana neler yazdırmaz ki!…
Resimlerin ardı baktım, tarihine, saatine. Sakladığım pullara baktım… Albümlere göz attım; ‘yaşlanmışım’ diye düşündüm. En son yedi yıl önce bakmıştım bu fotoğraflara!…
Gazetelerdeki yazılarımı topladım, arşiv yapacağım onları. Kimi şimdiden sararmaya başlamış bile… Dergiler var 1983 basımı. Türk Dili’nin, Türk Kültürü’nün eski sayıları. Kahverengi, mavi kapaklı. Girişteki yazarların adlarına bakıyorum Ahmet Miskioğlu’yla başlıyor…. Çoğu vefat etmiş yazarların!…
Mor Taka, Üçüncü Öyküler, Sabit Fikir… Çoğunun altını çizmişim, çizitmişim, kenarlarına bir şeyler yazmışım. Bazılarının arasında kalemler, ayraçlar kalmış!…
Yaptığım gezilerden notlar almışım, tarih atarak… Hangi sokakta, hangi apartmanda oturmuşum… Hangi otelde, kaç numarada kalmışım… Uçağın koltuk numarasını, pencere kenarı 1A diye not almışım!…
Kim bilir bunları tekrar okuma zamanım olur mu?…
Eskiden daha mı çok geziyormuşum, daha mı çok okuyormuşum!… Daha mı çok yazıyormuşum!…
Gelecek günlerde okuma eylemi kalmayacak sanırım. Herkeste bir telaş!… Işın çağı çocukları tabletlerle okula gidecek, çantaya, deftere, kaleme gerek kalmayacak!…
Kitaplarımı, kalemlerimi topladım… Kolilerin üstüne hangi odaya koyacağımı yazdım. Kapıya, pencereye son bir kez dokundum. Balkondan denize baktım; gökyüzü lacivert, deniz köpüklü… Bu kapıdan ne çok gemi saymıştım; bir, iki, üç… Köprünün renginin her gece farklı olduğunu gece saatlerinde anlamıştım!…
Bu salonda bitirmiştim romanımı. Yeni romanıma burada başlamıştım. Şiirlerimi burada harmanlamıştım. Kitap kokusu burada girmişti kanıma!…
Mor rengi bu evde sevmiştim. Mordu perdeler, leylaklar, erguvanlar!…
Kırlentime mor güller işlemiştim, kanaviçe kasnağında…
Dilsiz Mücellit’i bu evde sevmiştim. Mor Gabriel’i burada tanımıştım. Mor Salkımlı Evi, bu salonda okumuştum!…
Kısacası her şey mordu burada, evin adı bile…
Aynaya son kez el sallayıp, yıldızlı bir gülümseme attım. Mor menekşelerimi, uykusuz çiçeklerimi yanıma aldım. Sonra kapı arkalarına, pencere kenarlarına bir kez daha baktım. Belki saklanan bir kaç anım kalmıştır, diye. Kolay değil onları öksüz, yetim koyup kaçmak!…
Bahçe kapısından, yukarı balkonuma son bir kez daha baktım. Artık benim değildi orası, başkaları çamaşır asacak, başkaları martıları karşılayacaktı!… Bana ait anılarımı sırtlanarak uzun bir yola çıktım!…
Her şeyin yenisi acı vermekle beraber, her yeni başka bir eskiye gebeydi!…
Anılarımın ağırlığıyla, yeni bir dünyaya adım atarken, bundan sonra başka bir hayat beni bekliyordu; yeni bir ev, yeni komşular ve yeni anılar!…
Neslihan Minel