Dayım ben kendimi bildim bileli böyleydi. İmam nikâhlısını da sayarsam en az beş evliliği var. Bütün yaşamı boyunca birinden sıkılıp ötekine koştu. Çocukluğundan beri Danimarka’da yaşar. Başkaları gibi memlekete çuvalla para getirmedi her geldiğinde yeni bir kadınla geldi. Anneannem belki de en küçük çocuğu olduğu için hep onun için dertlenmiştir. Dayımın da diğer çocukları gibi düzgün bir yuvası, mutlu bir ailesi olsun, çoluk çocuğu ile bir düzen kursun isterdi. En sonunda durdu durdu kontrolü ele almaya karar verdi. Üç yaz önce kendi köyümüzden bir kadın bulup dayımı evlendirdi. Hiç kimsenin fikrini falan almadı. Hatta dayıma bile bu kadını beğendin mi diye sormadı. Zaten sorsa dayım bahaneler uydurup çamura yatardı. Evliliğinin ilk yılı biterken bir kızı oldu. Artık durulacak dedik. Baba olduktan sonra eskisi gibi nerde akşam orda sabah gezip dolaşamaz. Öngörülerimiz fos çıktı. Çok sürmedi. Her şey yine eski hamam eski tas oluverdi.
Anneannemi hafife almak büyük bir hatadır. O bir işe el attı mı elinden ne uçan kurtulur ne de kaçan… Çetin bir yörük kadındır. Yörük deyip geçmeyin. Torosların göçerlerinden. Bakınca ufak tefek bir görüp Karamürsel Sepeti sanırsınız. Ama yer üstünde görünenden iki katı yerin altındadır. Yaşına başına bakmadan yola bir düşerse kimseler peşinden yetişemez. Kolay kolay sinirlenmez ama tepesinin tası bir atarsa kaçacak delik ararsınız. Kafasına koyduğundan kimse döndüremez. Dayım illa yola gelecek. Bir yolu, bir çaresi olmalı. Yatırlara gitmiş, türbeler gezip ziyaret namazları kılmış. Dualar etmiş. Hocalara gidip oğluna yapılan büyüleri bozdurmuş. En sonunda birisi Sebile Hoca’yı tavsiye etmiş. Derin hocadır. Gidip ona baktırın, demiş.
Bu papaz büyüsü işi nerden çıktı deyi sorunca anlattı;
Bu işlerden iyi anlar, demişlerdi. Derin hocadır. Vardık kapısını çaldık. Elinin, ayağının türabı olayım. Bize bir çare. Ortanca oğlum Eşref’in yuvası yıkılacak. Bir yosmaya kapılmış yine. Evini çocuklarını, hanımını gözü görmez olmuş. Hepsi evle birlikte yanıp kül olsa dönüp bakacağı yok.
Hoca okumuş, üflemiş. Yarın aynı saatte gelin, demiş. O gece istihareye yatmış. Olan biteni kendi gözleriyle bir bir görmüş.
-Papaz büyüsü yapmışlar oğluna. O kadından dönüp asla evine geri dönemez. Dönse bile çok durmaz. Yine o kadına gider. Ne yapıp edip bu büyüyü bozmanız lazım.
-Yuvası dağılmasın. Sen bozuversen bir zahmet… Nasıl bir büyüymüş bu böyle? Bozuver de kurtulsun oğlum. Üç beş aya kalmaz çil yavrusu gibi ocağı dağılıp gidiverecek. Amanı bilir misin sen? Ocağına düştük Sebile Hoca. Gözünün yağını yiyeyim bize bir çare…
-Ben bozamam ki, demiş. Adı üstünde papaz büyüsü işte… Onu ancak bir papaz bozabilir. Bizim hocaların hakkından geleceği şey değil…
Ben o zamanlar Ege Üniversitesinde öğrenciyim. Ekmek elden, su gölden yaşamın tadını çıkarıyorum. Derslere de asılıyorum ama sınavdan sınava. Bornova’da üç arkadaş bir evde kalıyoruz. Arada bir memleketten annem, babam çıkıp geliyor. Zaten Aydın’da akrabalarımız var. Hastaneye işi düşerse onlar gelip kalıyor. Fakat daha önce hiç anneannem çıkıp gelmedi. Olağan dışı bir durum olduğu belli. Annem ya da babam öldü sandım. Bana kötü haber vermek için göndermiş olabilirler. Neyse ki ölen kalan yoktu. Eteğindeki taşları ne zaman dökecek diye beklemeye başladım.
Sen , okumuş çocuksun. Böyle bir derdin çaresini ancak sen bulursun? Dayına papaz büyüsü yapmışlar. Bir papaz bulup bu büyüyü bozacağız. Hayda!.. Benim büyü ile muska ile işim olur? Hadi kolaysa şimdi gel bunu anneanneme anlat. Aklım sıra biraz ağıdan alıp dinimizde büyü sihir gibi işler haram sayılmıştır. Bunun inancımızda yeri yok. Seni kandırmışlar, diyeceğim. Biraz gezdirip tozdurup gönlünü alacağım. Sonra da memlekete postalayacağım.
Olmadı, oldurmadı. Bu büyü çözülecek. İzmir’de kiliseler varmış. Papazlar bu büyüyü bozarmış Küçük çocuk gibi yalvarıp duruyor. Hadi kolaysa işin içinden çık bakalım. Gidilecek, bu iş halledilecek. Başka çaresi yok. Onlarca kez önünden geçmişim meğer. Hiç dikkatimi çekmemiş. Bornova’da Santa Maria Katolik Kilisesi varmış. Eski tarihi bir yapı.
Dindar bir ailenin çocuğuyum. Her yaz Kur’an kursuna gönderildim. Cuma namazlarına,
bayram namazlarına, teraviye giderim. Hıristiyanlardan nefret etmem ama sevmem de. Çünkü onlar bozulmuş bir dinin mensuplarıdır. Allah’ın kelamı işlerine geldiği gibi değiştirip onun yolundan uzaklaşmışlar. Üstelik İsa’dan sonra gönderilen İslam peygamberine de inanmıyorlar. Bir kiliseye gitmek, papazla görüşmek bin yıl düşünsem aklıma bile gelmezdi. Benim bunu yapamam edemem demek gibi bir seçeneğim yok. Anneannem hiçbir zaman hayır diyemem.
Kendime çeki düzen verip kapısına dayandım. Kapıda beni bir güvenlik görevlisi karşıladı. –Ne istiyorsun, diye sordu.
-Rahiple görüşmek istiyorum, dedim.
-Ne görüşeceksiniz.
-Çok özel bir konu. Sadece kendisine söyleyeceğim.
Şaşkın şaşkın yüzüme baktı. Kararlı olduğumu anlamış olacak ki biraz bekleyin dedi. Bir
rahibe geldi. O da aynı soruları sondu. Beni alıp rahibin odasına götürdü. Açık açık ve hiç abartmadan içinde bulunduğum durumu açıkladım. Rahip önce düşündü, sonra başını kaşıdı. Diyeceği sözleri seçmeye çalıştığı apaçık belli oluyordu. Yüzüne çok resmi ve sert bir ifade takındı.
-Dinimizde büyü gibi bir şey yok. Papaz büyüsü ne demek? Papaz büyü mü yapar? Sizin için yapılacak bir şey yok.”
-Haklısınız ama, dedim, Seksen yaşında bir kadın. Kafasına takmış bir kere. Ne desem ikna edemiyorum. Papaz büyüsünü illa bir papaz bozabilirmiş. Sizin söylediklerinizin hepsini ben zaten ona söylemiştim. Ama işe yaramadı. Çaresizim. Göstermelik de olsa bir şey yapın. İki satır yazı yazın. Muska gibi katlayalım. Ya da suya üfleyin. Götüreyim. Kime istiyorsa ona içirsin.
-Kusura bakmayın, yapamam, dedi. Beyefendi’ye yolu gösterin.
Tam kapıya doğru yürürken arkamdan seslendi.
-Alsancak’daki kiliseye gidin. Başpiskoposu makam olarak bizim kilisemizden üst bir mertebededir. Belki o bir şey yapar.
Çocuk gibi sevindim. Şeker bulmuş çocuk gibi… Henüz bütün kapılar yüzüme kapanmamıştı.
Ertesi gün öğleye doğru Alsancak Katolik Kilisesine gittim. Her şey daha önce yaşadıklarımın bir tekrarı gibiydi. Sadece rahip beni odasına davet etti. Oturacak bir yer gösterdi. Derdimi uzun uzun anlatacak kadar zaman ayırdı. Sabır ve özen gösterdi. Ve Bornova’daki rahibin söylediklerinin aynısını kelimesi kelimesine tekrar etti.
Ona talebimin inanç ile ilgili olmadığını söyledim. Sadece yaşlı anneannemin isteğini yerine
getirmeye çalıştığımı anlattım. Çaresizliğime üzüldü.
-Kabul dedi. Anneanneni kiliseye getir. Ben ona kendi dualarımızdan birini okuyayım. Ama ne kağıt yazarım, ne de suya okurum.
Kabul, dedim, Uzanıp elini sıktım. İzin verse sevinçten elini de öperdim. En azından artık anneannemi ikna edecek bir yol bulunmuştu.
Keyfim yerine gelmişti. Hemen gidip iki bira aldım. Çimenlerin üzerine oturdum. Tuzlu fıstık ve bira ile zaferimin ve körfeze inen akşamın tadını çıkardım.
Akşama doğru eve mutlu ve keyifli döndüm. Anneannem gözlerimin içine bakıp ne söyleyeceğimi merakla bekliyordu.
-Müjdemi isterim, dedim. Paşpiskopos büyüyü bozmayı kabil etti. Yarın birlikte kiliseye gideceğiz. Dua okuyup büyüyü bozacak.
-Ben kiliseye gitmem, dedi.
Sen gitmezsen büyü bozulmaz. Benimle gelmen lazım.
Mekkeye gittim ben. Medineye… Kâbe’yi tavaf ettim, şeytan taşladım. Mekke’ye giden kişi kiliseye gider mi. Dinden çıkarım Alimallah.
Çok dil döktüm, çok uğraştım. Kiliseye gitmeyle Hristiyan olunmaz, dedim. Fayda etmedi.
Temmuz 2021
Seyfullah