Eskiler evlilik için muhabbet kelimesini kullanırdı. Sevgililere de muhabbet kuşları derlerdi. Pazarcı ciddi bir adamdı. Ve pazarda olan bitenin eşine anlatılacak bir tarafı da yoktu. O eve ne getirdiyse karısı pişirip sofraya koydu. Hiç itiraz etmedi. Beni gezmeye götür, bana altın al, giysi al demedi. Birçoğumuz için ağzı olup dili olmayan iki insan olarak yaşadılar. İki çocukları oldu. Gönüllerinden biri erkek biri kız olsa diye geçirdiler ama ikisi de kız oldu. Elden ne gelir? Sağlıklı olsun, uzun ömürlü olsun yeter, deyip teselli buldular.
Çocuklarını, eşini aç açık, baldırı çıplak bırakmadı. Lüksüne kaçmadan yedirdi, içirdi, giydirdi. Kızlar kafalı çıksalar “ceketini satar onları illa ki okuturdu. Çıkmadılar. Pazarda kaç para kazanır? Nerede saklar? Kimse bilmezdi. Çocuklar büyüyünceye kadar üç tane ev aldı. Biri kendine öteki kızlarına… Parasını kesinlikle bankaya yatırmazdı. Faizi haram saydığından falan değil. Bir gün batarlar, parası uçup gider diye korkardı. Eşine, al bu paraları sakla diyen erkeklerden de değildi. Karısı bir iki defa ağzını aradı. Baktı ki iş sarpa saracak vaz geçti. Bir daha o sözün kapısını bile aralamadı. Onların da elbet kendilerince hüzünleri, sevinçleri oldu. Ama yaşamlarında büyük çıkışlar ve inişler olmadı. Mutlu olup olmadıklarını hiç sorgulamadılar. Kavgaları, gürültüleri yoktu. Herkes yerini ve sınırlarını bilirdi. Böyle kocaman bir ömür yaşadılar. Kızlar evlenip kocaya gittiler. Onların eşleri de babaları gibi orta halli ticaret erbabı insanlardı. Birinin lokantası vardı. Diğerinin züccaciye dükkânı…
Pazarcı altmışına yaklaşırken sağlık sorunları da baş göstermeye başladı. Önce tansiyonu çıktı. Sonra damar sertliği… Karaciğer yağlanması, ayaklarında romatizma… Her sene bu sorunlara bir yenisi eklendi. Kalp, damar, karaciğer, kolesterol gibi şeylere pek aldırdığı yoktu ama romatizma işi canını sıkıyordu. Çünkü çalışmasına, para kazanmasına engel oluyordu. Tam on iki yaşından beri ekmek peşindeydi. İş peşindeydi. Eğer insan ekmek yiyecek kadar iyiyse, onu kazanacak kadar da iyi olmalıydı. Emekli olmak, dinlenmeye çekilmek, hasta olup günlerce yatmak onun kitabında yoktu. Kör boğaz susmadan ekmeğin peşi bırakılamazdı.
Altmış yedi yaşında bir gece uykusunda ölüverdi. Komşular, “Allah’ın sevgili kuluymuş. Ne acı çekti, ne hasta yattı. Bundan güzel ölüm mü olur?” dediler. Babalarının ölüm haberini alan kızları koşup geldiler. Önce biraz ağladılar. Baktılar ki ağlamak zırlamakla ele bir şey geçmiyor. Kalkıp babalarına karşı son görevleri için işe koyuldular. Şimdi gelen giden çok olur. Şu evi biraz toparlayalım. Gelen gidene ayıp olmasın, dediler. Halıyı kaldırdılar altından para çıktı. Kilimi silkelediler altından para çıktı. Evde yeri değiştirilen her eşyanın altından para çıkıyordu. Ve anneleri de hayretler içerisindeydi. Bir taraftan ölen babalarının arkasından gözyaşı dökerken öte yandan para saydılar. Cenaze günü temizlik sırasında tam seksen bin lira buldular. Cenazenin ardından bütün evi arayacaklarından kim şüphe edebilir ki? Siz onların yerinde olsanız öyle yapmaz mısınız?
Cenaze günü boylu poslu, filinta gibi yakışıklı bir delikanlı çıkıp geldi. Kimse onu tanımıyordu. Önce pazarcının damatlarından birinin akrabası veya hısımıdır diye düşündüler. Genç sanki kendi cenazesiymiş gibi her şeye koşuyordu. Tabutu sırtladı. Cenazeyi yıkamaya gelen görevliye yardım etti. Cenaze namazına en ön safta durdu. Cenazeyi defnederken de mezarın içine inmişti. Ama onu kolundan tutup çıkardılar. Bu işi tecrübeli olanlara bırakalım, dediler. Delikanlının davranışı herkesin dikkatini çekti. Herkes birbirine bu delikanlı kim diye sormaya başladı. O Mahallede, Pazarcı’nın yakınları arasında hiç kimse bu genci tanımıyordu. En sonunda küçük damadı delikanlıya gönderdiler. Sor soruştur bakalım kimlerdenmiş, dediler.
– Merakımı bağışla, sen kimlerdensin. Çıkaramadım da ,diye sordu.
– Buralardan değilim. Beni tanımamanız gayet normal.
– Burada kimin misafirisin peki.
– Kimsenin misafiri değilim. Babamın cenazesine geldim. Birazdan döneceğim.
– Ne babası, ne cenazesi delikanlı? Pazarcı Rıfat buralıdır. Evi buradadır. İki kızı vardır. Eşi de şu evde oturur.
Bursa
Mart 2018
Seyfullah