17.5 C
İstanbul
21 Kasım 2024, Perşembe
spot_img

RÜYA DEFTERİ -2-

Trenden sıkılmıştım, uçaktan, vapurdan, helikopter ve otobüslerden… Rüyada bile olsa ayaklarımın altında toprağı hissetmeyi istiyordum. Fakat bir rüyanın içinde gezip dolaşıyorsanız sizi kovalayan köpekten kaçamazsınız. Yardım istemek için bağırırsınız ama sesiniz çıkmaz.
Tutamazsınız, tutunamazsınız, yüzemezsiniz, tırmanamazsınız, gitseniz bile varamazsınız. Yağmur sizi ıslatır, dolu canınızı acıtır. Saklanacak bir saçak altı, köprü altı veya çardak sundurması bulamazsınız. Köye gitmeye hiç niyetim yokken baktım asfalt kıyısındayım. Başımı çevirip Manisa yönüne baktım. Kara bulutlar ovaya ağmış. Salkım saçak, yağdığını anlamak için müneccim olmaya ne gerek var? Köyden taraf ise pırıl pırıl güneşlik… Rüyalar ve kader yönümü benim yerime zaten seçmiş. Elden ne gelir.

İstanbul asfaltından köye doğru yürüyorum. Derenin üzerindeki eski köprünün korkuluklarına tutunup biraz solukluyorum. Her zaman bu köprüden İshakçelebiye doğru bakıp biraz takılmayı sevmişimdir. Benden birkaç yaş daha büyük bir kadın tam yanımdan geçiyorken birden durdu. Sen kimsin, dedi. Tanıdık gibisin ama çıkartamadım. Köylülerin anlayacağı cümlelerle ona kendimi tanıtmaya çalıştım. Bildim, bildim dedi. Beni benden sekiz yaş büyük abim olarak anımsıyor. Konuyu zorlayacak gücüm yok. Bilmez miyim, diyor. Çok efendi delikanlıydın sen. Uçup gittiniz buralardan ama nerelere gittiniz işte onu bilmem. Buna karşılık söyleyecek bir şey bulamıyorum. Ben de nereye gittiğimizi pek bilmiyorum, diyorum. Karın, çoluk çocuğun… Hiç birisi yok diyorum. Doğruyu söylesem en az yirmi soru daha soracak. Köyün kızlarını beğenmeyip giderseniz tabi böyle olur, diyor. Duymazdan geliyorum. Kızlar yüzünden gitmedim desem ne olacak? Kadın paldır küldür geçen bir kamyonun gürültüsü ve gölgesi içinde kaybolup gidiyor. O sırada köprünün ve benim üzerimden bir leylek geçiyor. Gagasında upuzun bir yılan kıvranıyor. Caminin üzerindeki yüz yıllık yuvaya gittiğini düşünüyorum.

Köprüden ayrılıp köy ortasına doğru yürümeye devam ediyorum. Kahveler önünde tanıdığım ve beni anımsayan tek bir kişi bile yok. Bir aşina bakış, bir tanıdık yüz aradım. Ama böylesi daha güzel… Yabancı olmanın kendine özgü bir tadı vardır. Misafirlere her yerde iyi davranırlar. Çamların karşısındaki kahvelerden birine gidip oturuyorum. Ocağa bakıp bir çay söylüyorum. Hoş geldin deyip masama bir çay bırakıyor. Yarım bardak da soğuk su… Çayımı içerken etrafımı seyretmeye dalıyorum. Masama biri gelip oturuyor. Hoş gelmişsin, sen misafirsin… Misafiri yalnız bırakmak iyi değildir, diyor. Yabancı değilim, bu köylüyüm diyesim geliyor. Ama gerçekten de artık yabancıyım. Ne yapıyorsun, yolun neden bizim köye düştü, diyor. Eski bir gönül meselesi, diyorum. Yalana vergi mi var?

Gözlete doğru gideceğim, dedim. Nasıl yani, dedi. Delikanlıyken bir kız sevmiştim. Köyden çıkıp gittikten sonra bir daha hiç haberini alamadım. Son zamanlarda akımı kurcalıyordu. Ölmüştür belki, belki o da köyden gitmiştir. Merak işte, akıl sır erer mi?

Herkesin yüreğinde eskiden kalmış bir diken oluyor galiba, dedi. Çıkarmayı, söküp atmayı beceremediği yada istemediği bir diken… Bilmem, belki öyledir, dedim. Ben de yeni yetmeliğimde bir kız sevmiştim. O yaşlarda dikenler daha derine giriyordur belki. Kız akıllı uslu bir şey. Üstelik benden dört beş yaş kadar büyük. Ama o yaşlarda insan böyle şeylere aldırmıyor. Ben köyde ameleyim, kız üniversiteyi kazanıp gitti. Uzakta benim hiç gitmediğim bir şehre… Neyse uzun etmeyelim. Kaldığı yerin adresini buldum. Birkaç sayfa uzunluğunda mektuplar yazdım. Onlarca değil ama bir iki tane yazdım. Hatta bir seferinde mektubun içine küçük bir hediye bile koydum. Yazdıklarıma hiç yanıt vermedi. O kulu bitirinceye kadar aklım azıcık başıma gelmeye başladı. Yaptıklarıma kendim de gülmeye başladım. Onu okulu bitirdikten sonra tek bir kez görebildim. Uzaktan, epey uzaktan… Yüzü gözü seçilmeyecek kadar uzaktan. Bütün yaşamımı boyunca o mektupları alınca ne düşündü? Zarftan çıkan hediyeyi görünce yerlere yatacak kadar gülmüş müydü? Hep bunu düşündüm, aylanca, yıllarca… Kızı görmedim diyorum ya imkânsız veya uzakta olduğu için değil… Görmek istemediğimden.

Zarfın içine nasıl bir hediye konulabilir ki?, diye sordum. Küçük bir kolye, dedi. Param zaten sadece ucuz şeyler almaya yeterdi. Masamda bana arkadaşlık eden adama yalan söylediğime utandım. Konuşurken çok içten ve sevecendi. O kız hayatta mı, dedim. Cevap vermedi… Kahveciye çıkarıp iki çay parası uzattım. Elimi havada yakaladı. Ayıp olur, dedi. Sen misafirsin. Pırıl pırıl bir ikindi vakti gökyüzünde kocaman bir gökkuşağı belirdi. Koşup altından geçersem bütün dileklerim gerçekleşir diye duymuştum. Birden masadan fırlayıp koşmaya başladım. Gökkuşağı kaybolsa bile beni bekleyen başka rüyalar vardı.

Nisan 2023
Seyfullah

Facebook Yorumları
Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Diğer Yazıları

Bizi Takip Edin

232BeğenenlerBeğen
114TakipçilerTakip Et
349TakipçilerTakip Et
2,330AboneAbone Ol
- Reklam -

En Son Eklenenler