“Bir zamanlar korkunç azmi ve içten duygularıyla cesaret kırıcı tüm tersliklerle savaşım vermeyi üstlenen bir ressam yaşamışsa, bu Vincent Willem van Gogh’tur.”
John Rewald
Van Gogh sergisine bundan yıllar önce İstanbul Modern’de gitmiştim. Onun tablolarının arasında resim çektirip, odasındaki sandalyeye yerleşmek güzeldi. Kendimi bir an onun küçük Sarı Ev’inde hissetmiştim!…
Hollanda’nın en büyük ressamlarından biri olan Van Gogh, kulağını kesmesiyle hatırlandığı kadar 860’den fazla yağlı boya tablosuyla da tanınır. Başarılı kimliğinin altında, yoksulluk ve kırık aşklar yatar. Ev sahibesinin kızı Ursula bu aşklardan biridir. Daha sonra Sien’le tanışır…
On altı yaşında yanında çalışmaya başladığı amcası en büyük şansıdır. Tablo alım satımı yapan amcası sayesinde Millet, Boldini gibi birçok ünlü sanatçıyla tanışır. Bol bol müze ve galeri gezer…
1882 yılında tanıştığı ressam Mauve’den ders almaya başlar. Renkleri, tonları onunla sever…
İlk yıllarda, eski ressamların eserlerini taklit ederek kendi kimliğini bulur…
Kara kalem, perspektif çalışmalarıyla beraber 2100’den fazla eser üretmiştir…
Göçebe bir hayat sürmüş, çevresindeki manzaraları çizerek insanları gözlemlemiştir. Manzarada ışığa önem verdiği gibi mavi, leylak ve sarı renkleri severek kullanmıştır. Yıldızlı Gece’de sarının ve aydınlığın zaferi vardır. Hastanede kaldığı dönemde yapmış, kalın darbeler kullanmıştır.
Patates Yiyenler, aydınlanmanın gizemini taşır. Kardeşi Teo’ya; ‘Bu resimde hayat var’ diye anlamıştır. Gerçekten insanlar yaşıyormuş gibi bakmaktadır.
Ayçiçekleri’nde sarının hâkimiyeti vardır. Evinin ismi de; Sarı Ev’dir. Kafe Teras’da sarı ile mavi renk hâkimdir.
Ayçiçeklerinin yanında, zambakları ve gülleri çizmiştir. Canlı renklerin yanına ölgün renkleri de koymuştur.
Sanat Simsarı’nın arka tarafında Japon esintileri vardır, çoğu eserinde bu esinti görülebilir.
Gece Kafe, gece olmakla beraber sabahçı kahvesidir. Buradaki bilardo masasıyla arka fonu, başka resimlerinde de fon olarak kullanmıştır. 72×92 cm çapındaki tablo 1888 yılında yapılmıştır. Bu resmi hiç beğenmemiştir sanatçı.
Açık havada resim yapan ekperasyanizme öncülük yapan Van Gogh, tablolarında yaşamın dertlerini işlemiştir. Mekanın dışına taşan eylemleri vardır.
Kulağını kesmesi, tarlada çalışanlar, nalıncılar gibi eserlerinde duygularını anlatır. Resimlerinde ruh dalgalanmalarıyla aslında kendi ruh halini anlatmış, o psişik enerjiyi eserlerine yansıtmıştır. Doğanın enerjisini, boyalara ruh katarak tuvaline aktarmıştır.
Çalışmalarında soluk kükürt rengi baskındır. Sarı, Hollanda edebiyatı için önemli bir renktir.
Balıkçıları, tarlada çalışanları, sandalyeleri hızlı fırça darbeleriyle anlatmıştır.
Yıldızlı Geceler’deki renk tonu, Edvard Munch’un Çığlık resmiyle benzer özellikler sergiler, ikisi de dışavurumcudur. İki resimde de ruhsal ve duygusal konular ressamı etkilemiştir. Renklerde psikolojik bağlantılar vardır.
Japon neşesi, tablolarına girmiştir. Japon ağaç baskılarından etkilenmiştir. Bir dizi meyve bahçesi çizmiştir. Japonya’da; “Van Gogh’u babamdan çok seviyordum.” diyenler bile olmuştur.
Ayçiçekleri, en önemli temasıdır. Birçok ayçiçeği yapmıştır eserlerinde.
Cafe Teras’ta siyah yoktur. Sarının hâkim olduğu eserde hüzün vardır.
Onun tabloları Cezaane’ı anımsatır. O da doğayı gözlemleyerek resimler çizmiştir. Ağaçlar, çiçekler onun için de önemlidir.
Van Gogh eserlerinde Hollandalı olmasından olacak, çok çiçek çizmiştir. Bunun yanında tarımdan bahsetmiştir; harmanda uyuyan insanlar, biçim yapan kadınlar…
Bahar dalları, onun en güzel resimlerinden biridir. Ağaçlarda beyaz çiçekleri çokça işlemiştir. Bunlardan sarı tonları ağırlıklı olmak üzere mavi de vardır, maviyle sarıyı geçiştirmiştir.
Teras Kafe’de, sarı duyguya hâkim olduğu kadar ışık tonları da verilmiştir.
Yüz hatlarını işlemede Patates Yiyenler, çok iyi bir çalışmadır. Oradaki gözler kimse de yoktur. Yüzündeki aydınlık kısmi olarak verildiği gibi canlılık da verilmiştir. Erkek figürleri sakallı olmakla beraber düşüncelidir. Kadınlarda da aynı şey vardır, hüzün gözlerinden okunur. Şapka vazgeçilmez unsurdur. Kadın, erkek muhakkak başında bir şey vardır…
Yirmi sekiz yaşında resme başlayan sanatçı, kardeşi Theo’yla yıllarca mektuplaşmıştır. O da diğer sanatçılar gibi Fransa’ya göç etmiş, bir süre bu Avrupa ülkesinde resimler yapmıştır. Bir dönem misyoner bir hayat yaşamış, yoksulluk içinde samanlıkta yatmış, daha sonra teoloji okumak için Amsterdam’a gitmiştir. O kadar meraklıymış ki din okumaya, İncil yazmaya bile çalışmıştır.
Çok para kazandığı dönemden sonra düşüşe geçmiş, kitapçılık, öğretmenlik gibi işlerde çalışmıştır. Para kazandığı dönemler olduğu gibi fakirlik içinde yaşadığı dönemler de olmuştur.
Parasızlıktan bunalıma girmiş, intihar teşebbüssünde bulunmuştur. Kulağını kesmesiyle başlayan süreç, kendini yaralamasıyla son bulmuştur. Bu zor günlerin birinde kendisine ateş açmış, yirmi dokuz saat sonra da hayatını kaybetmiştir…
Bitmeyen iç çalkantıları, sıkıntıları bu hale sürüklemiştir Van Gogh’u. Onu anlamak için o günkü yılları bilmek gerekir. Toplumun bakış açışını ve resimden geçinememesini…
Fransa’daki cenazesine çok sayıda insan katılmış, ünlüler onun için toplantılar yapmıştır…
29 Temmuz 1890 yılında Auvers-sur-Oise’da hayata gözlerini kapayan Vincent Willem van Gogh, eserleriyle aramızda yaşamaya devam edecektir.
Neslihan Minel