Günlerdir böyle korkutucu bir süreçte yapıcı ne söz söyleyebilirim diye düşünüyor, katkı koyacak bir yazı üzerinde çalışıp duruyordum. Ama gecenin bu kör vaktinde hem aklımdan hem gönlümden geçenleri daha fazla dizginleyemeyecek bir ruh halindeyim. Yarın öbür gün bu yazıyı okuyup da psikolojisi bozulmuş bunun “diyecekler” potansiyeline karşı da baştan yazıyorum, evet doğrudur. Ama emin olun sadece benim değil, sizin de psikolojiniz bozuk! Hem de oldukça uzun bir süredir bozuk!
Bu gece neden kabıma sığmadığıma geleyim, yarın annem bir çok sağlık çalışanı gibi yeniden işine gidecek. Kendisi 60 yaş üzeri, yüksek tansiyon hastası ve 34 yıldır aynı hastanenin çalışanı. Anneciğimle kendisi Tıp fakültesinde 5. sınıf öğrencisi olduğu günlerden beri yan yanayız. Arada gülerek anlatır, bir kucağımda sen öbüründe kitaplarla geçti ömrüm diye. Doğrudur, girdiği her sınavda, aşması gereken her zorlukta ailecek seferber oluruz biz. Öyledir çünkü onun mesleği, hepimizin şu hayatta yarattığı girdiden fazladır onun ki, biliriz bunu. Biliriz de; bu sorumluluğun herkesin omuzlarındaki yükü başkadır. (Böyle olağanüstü bir süreçte asla acındırma niyetiyle değil ama gerçeklerin konuşulmadığı bir ortamda, her türlü değerin yerle bir edildiği bir ülkede, pencerenin öbür yüzünü anlatma yükümlülüğü ile yazıyorum.) Benim bu dünyaya geleceğim haberi mesela gözyaşlarıyla karşılanmış, bir taraf mutluluktan ağlarken öbür taraf “kızım okulunu bitiremeyecek bu yüzden” korkusuyla gözyaşı dökmüş. İşin en garip yanı, iki tarafta ne kadar haklı değil mi? Sen o yıllarda tek kız çocuğunu başarıyla okut ama o erken bir hamilelikle bunu tehlikeye atsın, tabiki her aile (benim açımdan anane/dede) korkar. Bugün kendimi annemin yerine koyuyorum da ben yapamazdım, hem çocuk hem koca hem tıp fakültesi. Yapamazdım, yetişemezdim net! Tabi bu cümleler bu yaşımın kafasıyla kurulan cümleler, hem kabul hem de takdir etmeyi yaş aldıkça öğreniyor insan. Çocukken iş başkadır ama, sağlık sektörü ile yakından uzaktan ilişkili her çocuğun öğreneceği çok keskin bilgiler vardır. Örneğin bir çocuk olarak ilk öğrendiklerindendir, annenin her zaman yanında olmayabileceği. Nöbettedir belki, belki mecburi hizmet yüzünden ayrı kalmışsındır ya da gerçekte işi hiç bir zaman bitmediği için senin sesini duyamıyordur. (Girdiği her ortamda insanlar ilk gelir onu bulur ve şikayetlerini anlatmaya başlar. 7/24’tür yani doktorluk) Ya da sadece çok basitçe ve çok insanca yorgundur, çok yorgun.
Tabi bunlar işin çocukluk zamanında anlayabildiğin kısımlarıdır. Biraz büyüyüp, aklını başına topladıkça fark edersin mesela her allahın günü bir bodrum katında güneş ışığını bir kat üstlerindeki mazgallardan görerek, leş gibi formaldehit kokan ortamlarda sigara dumanı içinde çalıştıklarını. “Ofis politikalarını” anlaman da hemen hemen eş zamanlıdır. Torpilin ne demek olduğunu, kimlerin hangi ilişkilerle ne işler çevirebildiğini falan daha ortaokula geçmeden öğrenmekten bahsediyorum. Tabii artık durum daha farklı, emzikten öğreniyor bunu bebeler!
Fakat insanın unutmadığı muhtemelen yıllar geçse de unutmayacağı olaylar da oluyor. Sanıyorum ortaokuldaydım, o zamanlar annem ayda iki kere gece acil de başhekim (bilmeyenler için hastane yöneticisi) nöbeti tutuyordu, bu kadın gece ne yiyecek, babamla bize dert olurdu. Bazen yanına yemek götürür bir iki saati beraber geçirirdik. Düşünsenize, annenle zaman geçirmek için hastaneye gidiyorsun! Gözünüzde canlansın diye anlatayım; bir çekyat ya da şanslılarsa uyduruk bir tek kişilik pis yatak, bir küçük televizyon 6-7 metrekare bir odada gece hastaneyi beklerlerdi. O zaman tabi sağlık çalışanına hınç/nefret diye bir şey yoktu, şiddet böyle fütursuzca değildi, hala bir saygınlıkları vardı. Bir gece annem aradı ev telefonundan gece 3 belki 4. O zaman da öğretilmişsin gece gelen telefon illaki kötü haberdir. Babam açtı koşarak. Hastanede silahlar çekilmiş, ortalık birbirine girmiş. Meğer mafya çatışmış o gece, yaralılarda bizimkinin hastanesine gelmiş, bir mafya babası tutturmuş başhekimi göreceğim. Belinde silah annemi görmek istiyor. Annem de bilmiyor ne yapacağını, düşünsenize gencecik o da, bir tane görevli polis var hastanede, diğerleri yani olayla gelenler ortalığı yatıştırma derdinde, doktorun peşinde değil tabi. Annem bakmış adam yatışacak gibi değil, tamam demiş gönder adamı içeri görüşeyim. Şimdi olsa, kadın sen manyak mısın ne işin var eli silahlı adamla görüşüyorsun diye bas bas bağırırım. Ama o zaman toplumdaki kültür de farklı, bugünkü gibi değil. Mafya babası giriyor o küçücük odaya, diyor doktor hanım sizden özür dilemeye geldim biz burayı böyle birbirine katmak istememiştik, aramızda çözecektik olayı! Bizimki de o saatte arıyor bizi gülerek, duyarsanız aman merak etmeyin gayet beyfendi adamdı diye.
Tabi siz sanıyorsunuz sabah nöbet bitti, annem evine geldi, bize sarıldı öptü yattı dinlendi falan. Yok öyle! Acil nöbetinden çıkıp, bölümdeki işine dönüyordu bir sekiz saatte orada mesai! Yani biz 36 saat sonunda anca görüyorduk birbirimizi. Üstelik biz yine de şanslı olanlardandık, haftasını 3 günde bir böyle geçirenler vardı uzmanlık alanları gereği. Tabi bütün bunlar ne bana özgü, ne de sadece sağlıkçıların çocuklarına. Eşi var, kendi annesi, babası var, arkadaşları var… daha uzar gider bu zaman eksikliği çekilen insanların listesi. Her sağlık çalışanı için böyledir bu üstelik, istisnasız!
Ama sonra zamanlar değişti. Beni Türk Hekimlerine emanet edin fikrinden “Rabbim Cleveland dedi”cilere bayrak taşındı. Diplomalar beş paralık olurken, pıtırıcık gibi açılan üniversitelerde kadrolar, koltuklar devşirilmeye başlandı. Bir “tanıdığı” olanlar bu yeni ve başarıyla icat edilen doçentlik, profesörlükleri kapıp, eskiden abla/ağabey diye deneyiminlerine ve kıdeminlerine saygı duydukları nice hekimlerin önüne geçiverdi. Sonra toplumda başladı dönüşüm. Bu doktor hiç bir şey bilmiyorcular, ben ondan kat kat daha çok biliyorumcular. Elbette toplum da çok büyük bir hızla diplomasız yöneticilerin diplomasız ama çok bilir erlerine evriliverdi. Zaten cahilin doymak bilmeyen egosu değil mi bizi bu günlere getiren! Hani bilmeyene ne bilmediğini de öğretemezsin türevinden. Tüm bunların arkasından kaçınılmaz olarak şiddet geldi. Sağlık çalışanlarına karşı bir türlü durdurulamayan şiddet! Benim hastamı sen öldürdün mü istersin, beni çabuk muayene etmedin mi dersin yoksa emekli maaşını alacağım öldüğünü belgeleme diyen mi! Ya ben unutmuyorum, asıl hastanın yerine ben geldim onun ilacını yaz bana ver diye kıyamet koparan vardı. Doktor da tabii beyfendi diyemiyor ki kardeşim sen manyak mısın, hastayı görmeden ilaç yazılır mı, sen aklını mı kaçırdın, böyle iyilik mi olur! Düşünsenize yakınlık derecesinden ilaç yazdıracak! Sanki pazardan yiyecek alıyor. Bir diyen de çıkmadı ki durumunu görmeden hangi ilacın iyi geldiğini doktor ne bilsin! Bin tane bahane sundular, gelemeyecek haldeymiş de bilmem ne! Akıllım evinden çıkacak halde değilse, hastanelik değil mi zaten! Uzatmayayım hepiniz biliyorsunuz zaten, biliyorsunuz da bilmezden, görmezden gelmek kolayınıza geliyordu.
Neyse!
Bu ülkede doktoru kalbinden bıçaklayıp öldüren oldu, iki gün sürdü ilginiz, o yüzden ben ne desem boş bence!
Tabi aklım hem eskilere gidiyor hem de bugünü atamıyorum içimden. Yarın gene bir “sürü” vakanın olduğu bir hastaneye gidecek annem. Sadece annem değil ki, ellerinde büyüdüğüm bir sürü insan, bir sürü tanımadığım ama ismen bildiğim, hiç adını duymadığım ama varlıklarını bildiğim insan gidecek o hastaneye ve daha bir çok başka hastaneye. Bir sürü yardıma muhtaç insan da onların yanına gidecek. Aynı havayı soluyacaklar, aynı koridorları paylaşacaklar hatta emin olun aynı yemekleri yiyecekler, tabi sadece durumu iyi hastaların yemek yemeye vakti olacak o ayrı. Kahrolası bir virüsün kol gezdiği ortamda günü en az hasarla devirmeye çalışacaklar hep beraber. Ve kurgulanmış sistem yüzünden yenilecekler hepsi birden!
Ben tıp alanında çalışan biri değilim, doktor değilim, ben bir sağlık emekçisi de değilim zerre kadar da anlamam ne insan sağlığından ne de halk sağlığından. Ama bir siyaset bilimci olarak sistemlerden, düzenden ve stratejiden birazcık anlarım. Şunu anlarım örneğin, global olarak daha önce benzerini gördüğün ama geçen uzun süre yüzünden unuttuğun bir savaştasın. Çok açık ve net doğru önlemleri almadığın anda devasa kayıplar vereceğin ve yenilmeye mahkum olduğun bir savaştasın. Tarihin en ünlü stratejisti ne demişti hatırlayalım; savaş muharebe alanında kazanılmaz, savaş daha savaşa girmemişken taktik üstünlük ile kazanılır. Eh, doğa anaya karşı vereceğin her savaşda da zaten 10-0 yeniksin, yeniksin çünkü o sana bağımlı değil, sen yani insan evladı sadece ve sadece doğa ana varsa varsın! Ayrıca ondan üstün falan da değilsin! Hatta kölesinden hallicesin. Zeka ile egonu karıştırmaya da bol bol müsait bir canlısın bu yüzden de yenilmen kaçınılmaz. Ama arada bir tane tampon bölgen var, o da sağlık çalışanların!
Bu süreçte de düzen olarak sağlık çalışanlarını bir savaşta öne sürdüğün erlerle ya da piyadelerle karıştırmış gibisin. (Benzetmemi mazur görün kimseyi aşağı görmek değil niyetim, teşbihte hata olmazmış derler) Ancak onların hepsi yılların emekleri ile zar zor yetiştirdiğin, ayaklarına bol bol çelme taktığın, yine de meslek-i siperhane, çalışan, çok da sınırlı sayıda olan generallerin aslında! Generallerini, er gibi muharebeye sürersen herkes kaybeder kaçınılmaz olarak. Cleveland da keza kapılarını sımsıkı kapattığından yani Rabbine bile söyleyecek söz kalmaz bu durumda. Eh bir de üzerine maskesi, koruyucu tulumu ve benzeri gard alacakları ekipmanı eklemezsen, istersen dünyanın en az hasta nüfusu çıkaran ülkesi ol, gerçekler değişmez. Ne yazık ki!
Ha, bir de olayın bir başka boyutu daha var. Hani bize diyorlar ya şu kadar hekimimiz var, şu kadar daha alacağız vs. İnandınız değil mi?
Tabi ben işi ister istemez anneme çeviriyorum ama unuttunuz mu kardeşim uzmanlık alanlarını? 34 yıldır herhangi bir hastanın sadece parçasını, kanını, vücut sıvılarını vs gören doktor sence sana ne yapabilir yoğun bakım ünitesinde? Gerçekten yardımı dokunabilir mi? Sen zannediyorsun ki hepsi hekim nasılsa! Yok öyle bir dünya. Hatırlasana kanser olduğunda patolog koydu tanını, onkolog tedavini verdi, cerrah ameliyat yaptı. Sen şimdi diyorsun ki hepsi birden aynı işe baksın, mümkün mü? Gerçek olabilir mi? Yıllardır sadece hasta doku örnekleriyle uğraşan bir hekim, ihtiyacın olduğunda seni entübe (hani nefes almana yardımcı olacak ciğerlerini çökmekten kurtaran solunum cihazı var ya, onu hastaya uygulamak demek istedim) edebilir mi?
Eee, o zaman verilen hekim sayılarına inanman mümkün mü? Sana çizdikleri sağlık sistemi tablosu gerçek olabilir mi kardeşim? Sen ki normalde hangi polikliniğe gideceğini bilecek kadar, hatta doktorun az bildiğini iddia edecek kadar donanımlısın kardeşim söylediğimi anlıyor musun? Anlayabiliyor musun?
Ha bir de çok para vereceğiz lafı çıktı. Yemin ediyorum bana çok dokunuyor. Hangi kafası çalışan doktor satar sağlığını? Aylık en yüksek performansı vereceklermiş. Ölüm riski karşısında para versen ne olur? Gerçekten, trilyonların olsa ama ciğerlerin çökse ne olur? Akıl alır gibi değil. Deli olacağım ne yazayım bilemiyorum inan kardeşim. Çünkü biliyorum ki sen yarın dersin ki bu işten çok para kazandılar, sen bilmesin benim lanet olsun parası pulu, anne sen bana her şeyden çok lazımsın dediğimi! Tabi nereden anlayacaksın, ahh nereden anlayacaksın…Bu ülke patronlarına, bankalarına, burası çok önemli şakşakçılarına ilk günlerden paket açıklayan bir ülke. Tabi zeka geriliğinde de sınır yok. Bazen hakim olamıyorum, ekonomistler seni entübe etsin demekten de kendimi alamıyorum!
Sağlıkla korkutmayı da geçtim, kardeşim çok mu mutluydun bu ekonomik sistemden? Kapitalizmin sömürmediği bir şeyin kalmadı, iliklerine kadar verdin ama ne sen doydun ne o! Hala da seni sokağa zorunda bırakan şey kapitalizm kardeşim, para yani para! İki üç ay sonra pul olacağını göreceğimiz şey!! Hani sana panik yapma dedikleri durum var ya, paraya bir şey olur diye korkuyorlar! Sana değil paraya…
Neyse çok uzattım, muhtemelen okumayacaksınız ama ben yazmak zorundayım.
Ben annemi senin o evlendin diye halay çektiğin, ayy çok bunaldım diye kendini attığın, yok yaşım 65 değil diye feryat figân ettiğin, askere gönderiyoruz diye hopladığın, yaa biraz spor yapıp ‘dönücem’ dediğin sokaklarda bulmadım. Orada kaybetmeyi de göze alamıyorum kardeşim. Şimdi bir dünya adam çıkar yok öyleydi yok böyleydi, bencilliğe bak, yeminini unuttu mu falan sayar gider, ben eminim. Ama sorun şu ki, sen bir sistemsen ben senin sağlıkçını koruduğuna deneyimlerim sebebiyle güvenmiyorum bu kadar basit. Annem de bir çok hekim arkadaşı gibi kendi vicdanı yüzünden gene kalkıp işine gidecek biliyorum, hadi o gitmeyi istiyecek zaten ama benim elim onu bile bile yangına göndermeye elvermiyor kardeşim anlıyor musun? Gönlüm bu ülke uğruna canını ortaya koymasına izin veremiyor bir türlü, özellikle de hiç bir şekilde korunmazken.
Şimdi sen bilmezsin, anlamazsın ama son bir şey daha söyleyeyim. Annemi sabah erken kalkacağı şekilde yatağına gönderdik ama saat sabahın beşi oldu ne benim ne babamın gözüne bir damla uyku girmiyor kardeşim anlıyor musun?
Bu ülkede kaç evde bu şekilde sabah oluyor biliyor musun?
https://www.karetekerlek.com/kursunkalem/virs-para-doktor-geninde-bir-profil-annem
Ayşegül Ekinci