“Ölmek değildir ömrümüzün en fecî işi,
Müşkül budur ki ölmeden evvel ölür kişi.
Yahya Kemal BEYATLI
”
Mayıs ayı sıcak başladı derken aniden bastıran kırkikindi yağmurlarıyla adının bahar olduğunu tekrar hatırlattı. Haziran girmeden tam olarak gelmeyecekti yaz.
Ben de hafta sonunun serinliğinde güzel bir etkinliğe gittim. Kadıköy opera ve sinemadan yana çok kültürlülük barındıran eşsiz bir yerdi. Yeldeğirmeni’nde birçok etkinlik vardı her kesime hitap eden. Sonra tiyatrolar, onlarda da farklı oyunlar vardı.
İstanbul Devlet Opera ve Balesi yoğun bir şekilde gösterimine devam ediyordu farklı mekânlarda.
Bu etkinlikleri takip ederken bir taraftan da şehrin güzel mekânlarının resmini çekip tarihi hakkında bilgi ediniyordum. Gezerek yapılan öğrenmeler, okuyarak yapılanlardan çok daha kalıcıydı.
Okulda öğrenilen bilgilerin gezilerle pekiştirilmesi bu anlamda faydalıydı.
Özellikle tarihi mekânları incelemeyi seven ben için; sokaklar, cumbalı evler ve düzensizce yazılmış duvar yazıları vazgeçilmezimdi. Şehrin terk edilmiş ruhunu buluyordum buralarda. Sardunyaların güzelliği, rüzgârgüllerinin ahengi ve çocukların gözlerindeki ışıltı bana ilham veriyordu. Özellikle de yağmur altında insanların koşuşturmasını izlemek. Ve de martıların gökyüzüne çığlıklarıyla yazdıkları son şiirleri dinlemek.
Bu anlamda bir şeyler yakalamak ve ilhamın kokusunu almak için sokaklarda dolaştım sabah serinliğinde…
Bu kısa gezmenin ardından bizim derneğin toplantısına gittim. Farklı kesimden insanların bir araya geldiği, farklı konuların ve konuşmacıların olduğu, gündeme dair sohbetlerin yapıldığı, eğlenceli bir mekana.
Bu haftaki konu; Agop Kotoğyan ile Stephen Hawkıng’dı.
Kurucumuz Dr. Ünal Yürekli’nin konuşmasıyla başladı program. Günün anlam ve önemini gözden geçirdikten sonra bir ay içinde gelişen olayları anlattı.
Gelenler, gelmeyenler, hasta olanlar gibi konuları gözden geçirdi.
Ünal Bey ilerleyen yaşına rağmen yaşama hevesini yitirmemiş, hayattan ümidini kesmemiş, konuşmalarıyla hayata bağlılığını dile getiren biriydi.
Her şeyin birlikteliğe, neşeye, mutluluğa dayandığını belirtip, hayatta mutlaka amacınız olsun diye öğütler veriyordu.
Yazdığı; “Mutlu Çiçeğim Gel Artık” kitabıyla da şairliğini ispatlayan iyi bir edebiyatçıydı.
23 yıldan beri kurduğu derneğe başkanlık ederek, insanlık için bir şeyler yapmaya çalışan, sağlam karakterli, kültürlü ve yüreği zengin bir insandı.
Ayrıca program boyunca söylediği şarkılarla, okuduğu şiirlerle derneğin babası olduğunu gösterip, insanları sevgiyle kucaklayan, lider ruhlu bir başkandı.
Onun açılış konuşmasından sonra Yılmaz Ayyıldız bu tarihte olan olayları anlattı. Nurullah Ataç, Ziya Paşa, Yunus Emre, Haldun Taner ile ilgili bilgiler verdi.
Bu konular içinde en çok hoşuma gideni Leyla Gencer’in hayatıydı.
Bu hafta Leyla Gencer, 10. ölüm yıl dönümü olmasından dolayı çeşitli mekânlarda anılıyordu. İstanbul Devlet Opera ve Balesi de opera ve lied repertuarından seçkin örneklerle anacaktı, özellikle de Verdi’nin Requiem’iyle.
Daha önce hayatını okuduğum akıllılığına, liderliğine hayran kaldığım Leyla Gencer’i, İtalya’da herkes tanıyordu. Türküm deyince Atatürk’ten sonra Leyla Gencer’in adını söylüyorlardı.
İtalya Rönesans’tan gelen güçle, sanata ve sanatçıya verdiği değerle birçok ünlü ismi yetiştirmişti. Bunlar arasında Vivaldi, Pavarotti, Andrea Bocelli vardı.
Bu sanatçıların aydınlığından olacak sokaklarda ünlü müzisyenlerin parçalarını dinleyebiliyorsunuz. Özellikle Venedik’teki San Marco Meydanı canlı konserlerin yapıldığı ünlü bir mekândı.
Floransa’da da sanatın merkezi olmasından dolayı birçok sanatçının kataloğunu bulabilirsiniz.
Davut heykelinin olduğu büyük Signoria Meydanında Van Gogh’un, Picasso’nun resimlerini barındıran kataloglar bulmuştum yıllar önce. Bu nadir arşivler arasında Leyla Gencer’in plakları da vardı.
Müzik alanında birçok sanatçının plağını bulabileceğiz zenginlikte bir ülkeydi İtalya.
Yılmaz Ayyıldız’dan sonra mikrofona Meral Dalaman geldi. Siverek doğumlu yazar uzun yıllar öğretmenlik yapmış. Herkes gibi yazı hayatına şiirle başlamış. Yerel gazetelerde başlayan serüveni TRT programları ve yayıncılıkla devam etmiş. Ders kitapları ve şiir kitaplarının yanında TRT için dizilik programlar da hazırlamış. Bunun yanında 7 kişisel sergi açmış.
Meral Dalaman; “Sabrın Erdeminde” kitabını imzaladıktan sonra kitaptan birkaç şiir okudu. Ses tonundaki canlılık, duygularındaki yoğunluk ve şiire olan hâkimiyeti onu güçlü kılıyordu. Hem şiir yazıp hem de okumak herkese ait bir özellik değildi. Meral Dalaman bu özellikleri taşıyordu.
Dinlerin uygarlığın beşiği
Sen ki Mezopotamya
Yine yangınlardasın
Dört yanın ateş çemberi
Ne iflah bir coğrafyasın
Yoksa seninle mi, tanrının laneti?
Diyen eğitimci, yazar, şair Meral Dalaman’ı bir kez daha kutluyorum.
Sonra Özer Sakınç lalelerle ilgili araştırma yazısını paylaştı. Lalenin geçmişini, lale soğanının çeşitliliğini, Lale Devri’ni ve şimdi İstanbul’da gördüğümüz laleleri anlattı.
Anlattıklarını dinledikten sonra laleyle ilgili ne kadar çok şey yazılmış diye düşündüm. Nedim’den tutunda günümüz şairlerine kadar birçok şaire ilham kaynağı olmuştu bu efsanevi çiçek.
Kitaplara, şiirlere, resimlere, filmlere konu olan lalelere daha dikkatli bakmanızı diliyorum.
Özer Sakınç’ın konuşması bittikten sonra Prof. Dr. Güven Yıldırım kanserle ilgili bir konuşma yaptı. Hazırlıklı geldiği belli olan uzman hekim, kanserli hastalara nasıl davranılması gerektiğini, konunun hastaya ve yakınlarına nasıl anlatılması gerektiğini açıkladı.
Bunun yanında tedavinin hukuki boyutunu da anlattı. Aslında tek taraflı gibi görünse de hem ailesel, hem kanuni, hem de soysal bir konuydu kanser.
Hastaya nasıl davranılacağı, ailenin nasıl bir tavır alması gerektiği, nasıl bir tedavi uygulanacağı ve bu süreçte etrafındaki insanların nasıl moral verebileceği konuşuldu, tartışıldı.
Prof. Dr. Güven Yıldırım’ın konuşmasından sonra sağlığın ne kadar önemli bir şey olduğunu bir kez daha anladım.
Hayat bize verilmiş olan en büyük hediyeydi.
Bir yerimiz ağrıdığı zaman sadece biz değil bizimle beraber etrafımızdaki diğer insanlarda olumsuz yönde etkileniyordu.
Bu yüzden elinizdeki şeylerin kıymetini bilip, yaşamın tadına varıp, yaşadığınız her anın hakkını vererek, yaşarmış gibi yapmadan yaşamanızı diliyorum!!!
Neslihan Minel